29 Ocak 2012 Pazar

Tatiller Hayal Oldu

  Bitti bitmesin diye takvime bakmadığım tatil.
  Tatiller güzeldir. Tatillerin daha güzel olan tarafı ise henüz tatilin yeni başlamış olmasıdır. Hiç kimse tatil bitiyor diye sevinmez. Seviniyorsa o insanın akıl sağlığından şüphe duyulması gerekebilir.
  Bizler ilkokuldayken sınıf öğretmenlerimiz sorardı tatilimizin nasıl geçtiğini. Yaz tatilinden çıktıysak yazlık veya otel imkanı olanlar yüzdük, köyde büyükleri olan varsa oraya köye gittik, bol bol gezdik derdi herkes. Yani hiç kimse farklı bir etkinlikten bahsetmezdi.
  Ara yıl tatilleri biraz daha buruk geçer. Mevsiminde etkisiyle dışarıya fazla çıkılmaz, çıkanlar da sitem ederek varır evlerine. Ben sitem edenlerden olamadım. Çünkü dışarı çıkamadım. Çıkamadım diyorum çünkü benim elimde olmayan sebeplerden dolayı gezip dolaşamadım.
  Babamın mesleğinden dolayı geç saatlere kadar oturan bir aile düzenimiz var. Bu düzenim sekizinci sınıfın sonunda daha da bozuldu. Gece normal insanlar tarafından yatılan saatlerde yatmam çok nadir görülmeye başlandı. Hele liseye geçtiğimde gece uyumadan okula gittiğim bile oluyordu. Üniversitede bu aldı başını gitti tabii.
  Bu bazılarına göre kötü alışkanlık, bana göre güzel bir sistemdi. Gecenin sessiz karanlığında bir başına oturmak güzeldir. Bilen bilir. Canının sıkıldığında telefonun yardımıyla iletişim kurabileceğin dostların varsa daha da güzeldir. Tabii her güzelin bir dezavantajı oluyor. Sabahlamanın kötü tarafı sosyal hayatının olmamasıdır. Okula gidilir, gerek okul arkadaşlarının ya da daha önceden tanıdığın arkadaşlarından ''hadi birşeyler yapalım!'' fikri gelir, sen o an hayır demek durumunda kalırsın. Çünkü mesain bitmiştir. Öğle saatlerinde eve gidilir,yatılır. Herkes yatmaya hazırlanırken, kalkılır. Herkesin gün içinde yaptıklarını sen gece yapmaya başlarsın.
  Ne işi doğru ki tatil işi doğru olsun okulum, yarın başlıyor. İki haftalık tatil bitti. Uyku düzenim daha da bozuldu. Tatillerde en geç sabah 6'da yatardım. Şimdi o saatten 6-7 saat sonra bazen hiç uyumayarak akşam 9'da uyuyakalıyorum. Tatil için yapılan planlar genelde boşa çıkar. Ama bu sefer daha da boşa çıktı. İzlenecek film ve diziler kaldı, okunacak kitaplar kaldı. En kötüsü de görüşülecek arkadaşlar kaldı...
  Yedi haftanın sonunda ki bir haftalık tatili iple çekmeye başladım şimdiden. Hele temmuzun ortasında başlayacak olan tatil  bir hayal oldu...

26 Ocak 2012 Perşembe

Blogger'da Bir Sürreal Yazı


Evinde boş boş otururken canının sıkıldığını farketti kız. Bir gece öncesinde arkadaşlarının evinde alkolü fazla kaçırmış, eve nasıl döndüğünü bile hatırlamayacak durumdaydı. Ertesi gün ailesiyle bu sebepten yine kavga etmiş,odasında biraz oyalandıktan sonra kapıyı çarparak çıkmıştı evden.

 Bangır sesli kulaklıklarını kulağına taktı. Sesinden çevresi ve kendisi rahatsız olmadı. Çantasından bir ayna çıkardı. Saçlarını düzeltti, rujunu kontrol etti. Klasik dolu bayan çantasına attı aynayı hızla gelen taksiyi çevirme telaşı ile. Doluluktan kaynaklanan tok bir ses geldi çantadan. Aynanın kırıldığını düşündü. Taksiye yöneldi. Taksi onu görmeden gitti acelesi varmışçasına. Çantası dolu olan kız küfür etti. Çevresindekilere baktı. Kimse oralı olmadı. Kız daha da şiddetli küfüre başladı.
  Bir taksi daha geçti caddenin üzerinden gemi gibi kornaya bastı, şoför el salladı. İnsanlarda şoföre el salladı. Kız olan biteni anlamadı. Ne oluyor lan gibisinden baktı etrafına. Yepyeni bir otobüs geçti etrafı toz dumana katarak. Kızın az ilerisindeki durakta durdu. Yolcular binmedi. şoför indi. Otobüs yoluna devam etti. şoför yürümeye başladı.
 Çantasının içine attığı aynayı aradı, bulamadı. Kadın çantalarında zaten hiç birşey kolay kolay bulunmaz diyerek sitem etti sanki çantasını başka bir kadın doldurmuş gibi. Ayakkabısının altında bir çıkıntı hissetti. Yere baktı. Yerde kırık bir ayna gördü. Eğildi, sağ elinle kontrol edecekken aynayı, sol elini kesti kırık ayna parçaları. İrkildi birden kız. Ayna ne ara yere düştü diye düşünürken çantasında peçete aradı. Soğuk havada ayakları çıplak bir geri dönüşüm işçisi geldi kızın yanına. Kenarlı işlenmiş tertemiz beyaz bir mendil verdi kıza. Kız teşekkür etti. Kız su içer misin diye soracakken; asfaltı eritebilecek güçte, son model bir spor araba yanaştı geri dönüşüm arabasının yanına. Çıplak ayaklı geri dönüşüm işçisi şoför koltuğuna otururken yan kapıdan şık,pahalı giyimli bir adam çıktı. Geri dönüşüm arabasına yöneldi. İttirmeye başladı. Çöp tenekelerinde ki türüne göre ayrılmış çöpleri tek tek geri dönüşüm arabasının gerekli bölmelerine koydu. İttirerek yoluna devam etti caddenin köşesinde dönünceye kadar pahalı giysili adam...
 Kız çantasından su şişesini çıkardı, içindeki acımış meyve suyunu içti. elinin kanını sildi. taksinin durmayacağını düşünerek gideceği yere yürümeye karar verdi. Sağ adımını sol adımı izlerken yoldan   kapısı açık koltukları bomboş bir dolmuş geçti. dolmuşun koridor bölümünde eğilmiş insanlar vardı. Kız bakakaldı.
 Yürürken bir giyim mağazasının vitrinine göz attı. İlgisini çeken türdeki kıyafetleri tek tek inceledi. Arkasından tanımadığı, belki de hiç karşılaşmadığı bir adam yanaştı. Adam uzun boylu ve oldukça yakışıklıydı. Kıza kendisiyle dans edip etmeyeceğini sordu. Adam ellerini birbirine çarptığında birden müzik başladı ve kız ne yapacağını şaşırdı. Çok geçmeden çok iyi dans eden bu adamın kollarına bıraktı kendini. Bir anda bütün derdi bitmiş gibiydi. Suratında tarif edilemez mutluluk vardı. Gülüyordu kız. Hiç gülmediği kadar. Şarkı bittiğinde adam bu güzel dansı kendisine lütfettiği için teşekkür etti, bir karanfil çıkardı ceketinin iç cebinden. Kıza uzattı çiçeği ve koşar adım oradan kayboldu.
 Çok hoşlandığı bu adamın arkasından yürümeye karar verdi ki ortalıkta adam yoktu. Birden yüzü düştü. Dolu çantasından sigara paketini çıkardı. Bir sigara yakacakken çakmak bulamadı. Hemen dükkandan bir bayan çakmak uzattı. Sigarasını yakıp yürümeye devam etti.
 Telefonu çaldı uzun uzun kızın. Gene uzunca bir uğraşa buldu telefonu. Arayan numarayı tanımıyordu. Kim olduğunu sordu. Karşıdaki ses ona ''nasılsın?'' dedi. Hiç iyi olmadığı kadar iyi olduğunu belirtti kız. ''Biliyorum'' dedi karşıdaki ses. Nereden diye sorduğunda kız: ''Görüyorum,kapatıyorum şimdi.Bekle orada. Fazla geç kalmam...'' diye cevapladı.
 Telefonu kapattığında karşısında dans ettiği adam duruyordu. Kızın ağzı kulaklarındaydı. Ne diyeceğini bilememişti. Adama ismini söyledi. Adamda oda ismini bağışladı :
 -Azrail... Biraz geç kaldım özür diliyorum. Ama malum yıllar geçtikçe bir dünya savaşına gerek kalmıyor ani ölümlerde. Zaten sağolsun bir Amerika yetiyor. Irak-Libya-Afganistan... Ayrıca gdosu var, kanseri var. Hastalıklar aldı başını gitti. Adamlar gripten ölüyor. Kalp krizi, beyin kanaması... Bu kadar çok ölüm olunca işe yetişemiyorum. Kamyon kamyon ölü bekliyor. Arada kalanlar oluyor! Allah baba sonra bir fırça bir fırça!
- E ben?
- Sahte içki etkenini saymayı unuttum kusura bakma(!)


(Hikayenin sonunda Azrail'e konuşma yazamayınca daha önce defalarca okuduğum Şahları da Vururlarlar'dan yola çıkarak bir konuşma yazmak durumunda kaldım.)

25 Ocak 2012 Çarşamba

hassiktir be sezai!


ütopya haline gelmiş şehrin güzel ilçesine
içinden tramvaylar geçen şehre hasretle
kopyalıyorum ustanın şiirini
elimde beyoğlu çikolatası
hacı komünist'de okurdum şarabiyi
duvarında ferhan şensoy'un bu şiiri
şimdi ayakkabıcı olmuş.

beyoğlu'nda gezerim 
gözlerimi süzmeden 
şarapları içerim 
hiç doktora sormadan 

beyoğlu'nda şarabi 

hoşgeldin feran'ağbi 
yüreğim pek harabi 
boşver be feran'ağbi 
şarap verin hanıma 
orda hanım yok ağbi 
hassiktir be sezai 

beyoğlu'nda gezerim 

burada geçmiş hayatım 
şarapları içerim 
hiç elimde olmadan 

beyoğlu sakinleşti 

sıyrıldı maskesinden 
tramvay bomboş geçti 
istiklal caddesi'nden 
boş masada hayalin 
kimseye görünmeden 
şarap verin hanıma 
orda hanım yok ağbi 
hassiktir be sezai 


balo sokağa sızarım 
hiç kimseyi üzmeden 
bir intihar biçimi 
hiç de faça vermeden 


beyoğlu'nda gezerim 
burada geçmiş hayatım 
şişe aç be sezai 
burada bitsin hayatım 

17 Ocak 2012 Salı

Bensiklopedi Roma Rakamları ile Üç

 - Ben bu yazıyı yazarken 999 tık almıştık bu blog sayfasında. Senin sayende 1000'e çıktık. Evet sana söylüyorum. Teşekkürü bir borç bilirim efendim. '' Beni sizler yarattınız!'' gibi Zeki Mürence, yeşilçam terimi kullanmayacağım.
- Okuduğum okul sayesinde; 1 liranın ne kadar mühim bir miktar olduğunu anladım. Teşekkürler Ekremcim. Ayrıca 1 tl yi anladıkta geri kalan 8bin ne oluyor? O bir lirayı almazsanız okul mu batıyor?
- Benim güzel okulumda sigarada yasaklandı. Tabii önce biraz isyan etti herkes. Giriş turnikelerinin önüne küllük ve tabla konunca isyan azaldı. Okulun yemekhanesini, kantinini elinde bulunduran firmaya da sene başında tepki gösterilmişti. Tepki dediysem Facebook'ta. Okulum öğrencileri arap baharından ilham almış olacak ki facebook'ta örgütlenerek birşeyleri başarabileceklerini sandılar. Bilmiyorlar ki o etkinliğe gerçek hayatta da katılmaları gerekiyordu. Gene aynı şekilde söndü okuldaki sigaralar.
- Eğitim gördüğüm kur boyunca iki şey öğrendim : Birincisi kahve selülit yapıyor, ikincisi ; bebekler gece uyumuyor. Daha da birşey öğrenmedik zaten sınıfça.
- Gel gör beni
  Gateway neyledi.
 - Hrant Dink suikasti sadece 3-4 adam tarafından planlanmış, hayata geçirilmişmişmiş. Arkada hiç kimse yokmuşmuşmuşmuş. İnsan ne diyeceğini bilmiyor.  Ben birşey diyemiyorum elbet. Ama diyenlerden alıntılar yapabilirim :

  Dink ailesi: Bu kadarını beklemiyorduk!

Avukat Çetin: Bizim için bu dava yeni başlıyor.
 
Hrant Dink'in ailesinin avukatı Fethiye Çetin, mahkemenin kararı açıklamasının ardından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi önünde yaptığı açıklamada, verilen kararın, yerleşik bir geleneğin bozulmadığını ve hiçbir şekilde bozulmasına izin verilmediği anlamına geldiğini söyledi.

Bu geleneğin, ''Devletin siyasi cinayetler geleneği ve devletin bir kısım vatandaşını ötekileştirerek yabancılaştırma geleneği'' olduğunu söyleyen Çetin, şunları kaydetti:
''Bu gelenek devam ediyor. Bugün bu kararla bir daha tescil ettiler. Bu devletin katil, halkını bombalayan, imhacı, suikastçı, katliamcı, kundakçı gibi sıfatlarla yan yana alınmasından ve bu sıfatlarla birlikte telaffuz edilmesinden çok rahatsız olanlar, devleti bu sıfatlardan arındırmak için hiçbir çaba sarf etmediler, ellerindeki fırsatı da ellerinin tersiyle ittiler. Kanlı ve acılı tarih ve bu tarihi yaratan gelenek de yüzleşmek, arınmak ve böylece yeni cinayetlere bir daha asla diyebilmek ve yüzleşebilmek için bu dava eşsiz bir fırsattı ama onlar bu fırsatı kullanmadılar ve kullanmak da istemediler.''
Çetin, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Daha düne kadar devletin ötekisi olmak ve hedefi olanlar, yani bugünün egemenleri, bugünün siyasileri, bugün kendilerini ötekileştiren gelenekle ittifak kurmuş görünüyor ama bilsinler ki bu ittifakları geçicidir, devlet dönüşmediği sürece geçicidir. Bu gelenek önce geçici müttefiklerini yiyerek, yok ederek yoluna devam etmiştir. Bugün bu kararla cinayet tetikçilerinin yargılandığı dosyanın ilk safhası kapandı ama bu dava bitmedi. Biten bir komedi dosyasıdır. Bizim için bu dava yeni başlıyor. Gideceğimiz pek çok yol ve kullanacağımız çok sayıda alan var. Bunların her birini büyük bir kararlılıkla kullanacağız. Karanlıkların sorgulanması, faillerin yargılanması ve bu dava biz 'bitti' diyene kadar devam edecek.''
  Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, ''Katillerin 'Evet, ben vurdum' demelerine, tetikçi olduklarını itiraf etmelerine rağmen, iplerini tutan isimlerden bahsettikleri halde mahkemenin aldığı kararı gördük. İşte bu kararın adı hukuk değil, ilahi hukuk komedyasıdır'' ifadelerini kullandı.

Uluslararası Af Örgütü: Türkiye'de adalet kendi kendini mahkum etmiştir
Uluslararası Af Örgütü, Hrant Dink davasında alınan kararla ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada; "Aslında bu kararla Türkiye'de adalet kendi kendini mahkum etmiştir. Bu karar Türkiye'de iktidardakilerin her zaman korunacağı ve insan hakları ihlallerinin sorumlusu devlet görevlilerinin de cezalandırılmayacağını söylüyor. Devletin ihlal ve ihmali görmezden gelindi ve cinayette rolü olanlar yargılanmadı. Bu kararın, Hrant Dink için adaleti yerine getirmekle hiçbir ilgisi yoktur" denildi.
  ( Kaynak : http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=308484&kw=Mahkemenin+karar%FDna+b%FCy%FCk+tepki)

15 Ocak 2012 Pazar

Eğri Oturup, Medya Konuşalım


 Atv Haber Bülteninde rastladım Erdil Yaşaroğlu'nun Guinness Rekorlar Kitabı'na giriş haberine dün akşam. Ben cumartesi öğlen öğrendim haberi arkadaşımın kişisel facebook hesabında paylaşıp,etiketlediği videodan. Normalde Atv pek açık olmaz evde. Açık olsa da haber bültenlerinde özellikle açmayız. Bunun sebebi Atv'nin Çalık Grubunun elinde olması buna bağlı olarakta biraz daha yanlı haber yapmasından olabilir. Az biraz etkiler insanı tabii. Ama tam olarak ondan da değil aslında. Çünkü hangi medya kuruluşu iktidarın karşısında özgürce haber yapabiliyor. Doğan Medya mı? Doğuş mu? İktidar baskısı olmasa bile başka kurumların baskısı olabilir. Mesela haber bülteninde İstanbul'da aşırı yağış uyarısı, şemsiyesiz çıkmayın sakın vatandaş! haberi yapılsa halk bunu dinleyip, şemsiye ile çıksa sokaklara her yağmur yağdığında hemen köşebaşlarına dikilen şemsiyeci amcalar ne yapsın? Onlar ya sendikalaşıp, medya gruplarını protesto edip,taşlı sopalı saldırı düzenleseler? Yani illa birilerinin baskısı var. Baskı dediğin illa iktidar tarafından yapılmaz ki... Hem İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin '' Bugün ülkemizde hiç olmadığı kadar özgürlük ve demokrasi var'' diyor.
 Atv Haber Bülteninde rastladım dün ; Erdil Yaşaroğlu konuşuyor, arka fonda Serkan Altuniğne karikatürleri yansıtılıyor ekrana. Haberi yayına hazırlayan haberci arkadaşlar hiç mi araştırmıyorsunuz haberini yaptığınız adamı. Bu adam nedir, nasıl çizer diye. Madem mizah dünyasıyla pek alakalı değilsin, google'a Erdil Yaşaroğlu karikatürleri yazıp görsellerde de mi aratamıyorsun? Üşendiysen bile google seni hoş karşılayıp erdil yazsan devamını o getirir.
 Şu konuya gelmek istiyorum özellikle : Araştırmacı gazetecilik dönemi tam anlamıyla kapandı. Artık araştırmacı gazeteciliğin yerini bir yerden duyma twitter bültenleri aldı. İşin kötüsü gazeteler bile twitterdan gördüğünü haber yapabiliyor günümüzde. Bir araştır, sor, öğren.
 Buna en güzel somut örneği bünyesinde bulunduğum İnci Sözlük platformunun kurucusu Serkan İnci verdi. Bir gün ortalıkta hiç birşey yokken olan biten kısmında ; sözlüğü bir bilişim firmasına sattığını söyledi. Tüm yazılı,görsel, sosyal medyada haberi oldu. Ama hiç kimse bu haberleri yaparken İnci ile irtibata bile geçmedi.
 Keşke haber kanallarında Nazlı Ilıcakların, Oral Çalışların değil de Uğur Mumcuların olduğu zamanlara, yeni yaptırıp,taşındığı medya binasını anlatmakla,övmekle bitiremeyen bir haber kanalı genel yayın yönetmenin değil de bünyesinden sırf muhalif diye çıkarmak zorunda kaldığı gazetecileri savunabilen, arkasında duran bir yayın yönetmenin olduğu zamanlara yetişebilseydim diyorum kendi kendime.

Nazım 110 Yaşında*

Hangimiz ilkönce
nasıl
ve nerde ölürsek ölelim,
seninle biz
           birbirimizi
ve insanların en büyük dâvasını sevebildik
                                                — dövüştük onun uğruna —,
«yaşadık»
                 diyebiliriz.
 Nazım Hikmet RAN

(Ustanın doğum günü 15 Kasım fakat nüfusa yazılışı 15 Ocak olduğundan bugün de kutlayalım dedim.)

7 Ocak 2012 Cumartesi

Şahları da Vururlar'dan

Garip oyun şu satranç
Önde piyonlar durur utangaç 
Fonda vezir sanki zangoç 
Şahlar zulada dururlar berdaim güleç 
Ve minel garaib oyun-ül-sadrenç
Cüm çak çiki çak çiki çiki çak. 
Sağını kollasan soldan bir atak 
Arkaya tükürsen şah Önünü sallasan düşmana çarpacak 
Cüm çak çiki çak çiki çiki çak 
Herkesin görevi şahı korumak 
Şaha görev kalmamış, adam ne yapsın 
Şah alınmıyor, şah verilmiyor 
Savaşlarda kumandanlar öldürülmüyor
Cüm çak çiki çak çiki çiki çak 
Piyonlar şahı koruyor 
Şahların kibiri bu yüzden işte 
Piyonlar sürekli iki ateş arasında 
Piyonlar halk işte 
Ama bilmiyor ki şahlar 
Piyonlar olmasalar 
Şahlar mat olurlar. 

 Bu oyunun sahnede ORTAOYUNCULAR tarafından oynanışını izleyemediğim için çok üzülüyorum, dünyaya geliş zamanlamama küfrediyorum.

5 Ocak 2012 Perşembe

Bensiklopedi Roma Rakamları ile İki

- Sunay Akın çok değişik bir ağbimiz. Birşey anlatırken o kadar heyecanlanıyor ki bu heyecan karşısındaki fikirlerini beğenince çocuk sevincine dönüşüyor. Ay Hırsızı da güzelmiş bu arada. Hangi arada?
- Star satıldığında bu kadar değişeceğini tahmin etmemiştim. Doğuş Grubunun Sahibi Bey Amcaya bizi ''Sihirli Annem'' den kurtardığı için teşekkür ederim. İkinci Bahar'ı da izliyoruz güzel güzel.
 Star demişken logo meselesine bir tek ben yorum yapmayım bari. Sözlükler doldu taştı logo başlıklarıyla. Starın tanıtımlarında tek güzel olan şey Demet Evgar bu arada. Hangi arada?
- Son birşey : bence Starın grafikler de hiç olmamış.
- Vedat Özdemiroğlu kampanyası gibi : İnsanoğlu kuş misali, bir orada bir burada... Hemen Bitsin!
- Yeni yıl geldi, tarih atacağımız yerlerde 2011 yazma yanlışlığımıza karşı önlem almalıyız. Ki yapılır muhakkak.
- ''B kurunu atlayım, kesin ders çalışmaya başlıyorum.'' yargı cümlesi koridorlarda çınlamaya başladı. Hemen sese kulak verip, ben de kurdum bu cümleden.
- Türk medyasının işi gücü yok sanırım. 1 Ocak'tan beri büyük ikramiye ödülünü kazanan dedenin peşinde.  Bu sabah ki haber bültenlerinde de vardı dedeli haber. Gönül arka fonda dedeler müziği çalsın isterdi tabii ki.
 - Şu tasoları zamanında atmasaydık şimdi ne güzel oynardık. Ne de özledim.
  Çıt yok lan Çıt yok! Alttan Çıtlatmak yok!...
 - Birgün bir çılgınlık yapıp Twitter'a bodoslama dalıcam. Arka fonda Bir gece ansızın gelebilirim de çalıcak. Ya ve da ayrı üniversite yerleştirme sonuçları açıklanırken öseyeme'nin dandik sitesine kadim dostum ismi lazım değil baş harfi boş muhabbet ile birlikte yaptığımız gibi Mehter Marşı ile giriş yapıcam.