30 Eylül 2011 Cuma

Okul Yolu Düz Gider


 İlkokula başlamanın heyecanı, üniversiteye başlarken yok diye düşündü hayatından memnun gibi gözüken aslında memnun olmayan öğrencimtrak şahsiyet. 
İlkokula başlarken ki telaş ve heyecan yoktu üniversiteye başlarken. Hem okul açılmadan bir gün önce gidilen ''okul alışverişi''ne çıkılmamıştı üniversiteye başlamadan beş dakika öncesine kadar. Üniversiteye ulaşımda kullanılacak otobüs durağının arkasındaki kırtasiyeden beş sene yetecek ebatta defter alınmış, iyi muhafaza edilmesi gereken kaybolduğunda kırmızı alarmla aranan bir adet kalem alınmış çıkılmıştır.
 Durakta otobüs beklemeye başlamıştı. Kafasında türlü türlü sorular vardı. Öğretmenlerin hep önerdiği mavi, yeşil, kırmızı renklerinde olan tahta kalemlerinin nesi vardı diye düşündü üniversiteye başlamaktan hiç heyecan duymayan öğrencimtrak insan. Üniversiteye başlarken alınması gerekenler listesinde yoktu ki sağından solundan silgi çıkaran çıkırt sesli uçlu kalemler...
Otobüs geldi. Önce otobüsün numarasına sonra durağın kalabalığına baktı. Otobüsün kalabalığına bakmaktan korktu. Başını öne eğdi. Gözlerini kapadı. Sol ayağı ile merdivene yöneldi. Daha sonra bu hareketi  sağ ayağı izledi. Zaten izlemeseydi büyük bir sorun meydana gelirdi. Sağ ayağının sol ayağınla kavgalı olabileceğini düşündü, gülümsedi.
 Otobüs haddinden fazla kalabalıktı. Oturulacak koltuklar dolu, ayakta durulacak yerler ise daha da doluydu. Derin bir -hasssiktir! çekti. Bu tepkisini içinden dile getirdiğine emin olmak için sağındaki ve solundaki amcalara baktı. Amcalardan bir tıtıtııtıtı sesi duymadığına göre içinden söylediğini kesinleştirdi. Bu seferde derin bir -ohh... çekti.
 Otobüs ilerlerken omzunda iki, sırtında bir kişi taşıdığını farketti. Okul alışverişinde sırt çantası almadığı için sırtında yolculuk edebilen kişilerin varlığı onu biraz daha topluma yararlı bir insan yaptı. Böylece toplumda etkin bir görevi vardı artık heyecanını yitiremeyen çünkü hiç heyecan duygusu yaşayamamış öğrencimtrak genç. Bir çocuk gördü otobüste. Matarasına baktı. Yeni nesil çizgi film karakteri ile süslenmiş bir mataraydı. Kendisinin birinci sınıftaki matarasını aklına getirdi. Çift taraflı bir mataraydı. Üstelik çizgi film karakteri ile süslü değildi. Olsun gene benim mataram daha güzeldi diye düşündü gayet bencil bir tavırla. Tekrar gülümsemeye başladı.
 Okul üniformalı ilkokullu ve liseli öğrencileri görüp yüzlerine karşı sırıttı çocukların bunun nedenini anlamasını beklemeden. Zaten tek sevindiği şey üniversiteye geçerken üniformadan kurtulmasıydı. Kumaş pantolon ve gömlek sıcakta insanı pişiriyor, cinnet geçirtiyordu. Kaç kere bu nedenden dolayı kahverengi ucu sivri rotring kalemle arkadaşlarının böğrünü delmeye çalıştığı aklına geldi.
 Otobüs bir türlü boşalmak bilmedi. Otobüsün yaşlılığına verdi.
 Okulun önünde indi otobüsten. Güvenlik kulübesinin önünde sağına, soluna hatta hatta arkasına bile baktı. ebeveynleri yoktu etrafında. Üstelik giriş yapanların kimsesinin yanında ebeveynlerinin olmadığını gördü. Liseye başlarken de yoktu zaten ebeveynleri. Matarası da yoktu hem. Neden içlendiğini düşündü. Çok geçmeden ilk ve son öğretim basamaklarını çıkmak orta basamakları çıkmaktan daha zordur diye düşündü. İlk basamaklarda vücut daha yeni yeni alışacak, son basamaklarda vücut yorulacaktı.
 Sınıfını buldu. İçeri girdi. İlkokuldaki cilalı tahta sıralar yoktu. Kimsede yeşil silgilerin olmadığını gördü. Oysa ilkokulda herkeste yeşil silgiler vardı. Muhabbet etmeye başladı yeni nesil arkadaş adaylarınla. Konuştuğu arkadaş adaylarının çoğunu arkadaşlık konumuna yükseltti. Kendisini tanıtmadığını söyleyen arkadaşlarına kendisini tanıttı.
 Başladı son katın merdivenlerini tırmanmaya üniversiteye başlamaktan hiç heyecan duymayan öğrencimsi insan.
 (yazıdan bağımsız not : bu fotoğrafı çeken adamı bulup işkence etmek istiyorum. her dersane kitapçığında, eğitim danışmanlık bürolarının verdiği broşürlerde hep bu herifler var. Ayrıca bu blogta da var artık bu gençler. üniversite öğrencisi deyince aklıma hep bu tipler geliyor.)

24 Eylül 2011 Cumartesi

yazısız yazı.

 İlkokula başlamanın heyecanı, üniversiteye başlarken yok diye düşündü hayatından memnun gibi gözüken aslında memnun olmayan öğrencimtrak şahsiyet.
 (...)
 Devamı sonra.

16 Eylül 2011 Cuma

Başlıksız Yazı

 Başarısızlık nedir diye soran olursa bana ki niye sorsun durup dururken?.. Hadi oldu diyelim sordu. Gerçi hiçbir insan birine durduk yere yanına usulca yaklaşıp;
 - Başarısızlık nedir hemşerim? demez. Dememeli de zaten. Gerçekten çok saçma oluyor.
 Bu yazı başarısızlık üzerine yazılacakken gereksiz yere yazarın sapıtması sonucu yazılamamıştır. Daha doğrusu yazar burada kelime oyunları yaparak paragraf oluşturmaya, yazısını tamamlamaya çalışıyor da olabilir. Ben demiyorum bunu yazıyı anlatan diyor. Yazıyı niye birisi anlatıyor ki? Zaten ben yazıyorum, siz de okuyorsunuz? Okuyorsunuz diye tahmin ediyorum. Yani fazla okunduğunu zannetmiyorum da işte.
 Neden bahsediyorduk? Neyden bahsetmiyorduk desem daha doğru olabilir yazımı anlamaya çalışan arkadaşım. Kafamı kaldırıyorum ilk cümlemin ilk iki kelimesini yan yana getirip tekrar tekrar okuyorum usanmadan. Çünkü yazmak isteyen ileride kalemiyle para kazanmak isteyen bir insan hiç durmadan okumalı. Okumalı! Çünkü artık piyasa okumayı sevmeyen mizah yazarı olmaya çalışan gençlerle dolu.
 Mizah dergilerimizden en çok tiraj alanını yakından takip eden bir arkadaşıma zamanında şu soruyu yöneltmiştim:
 - Şu yazarın bu haftaki yazısını okudun mu?
 - Ben onu okumuyorum. Çok uzun yazıyor.
 - Hassiktirrr!
 Aradan birkaç gün geçmeden bana şöyle bir teklifle geldi ben yani mizah dergilerindeki en uzun yazıları bile sıkılmadan okuyana adama.
 - Ağbi şöyle bir yazı yazdım. Bir okur musun? Sonra da eleştirir misin?
  Hem okuyup hem eleştirebilme yeteneğine sahibim dedim ve okudum. Tespit içinde bırakan çizerin karikatürlerinin balonlarından yazı oluşturmuş hem okumayan hem araklayan hem de yazma heveslisi. Ben bu konuda bir yorum yapamayacağımı, bu işin çok büyük ustaları var onlara mail yoluyla ulaşabileceğini söyledim. O da bana neden o zaman okumak istedin diyemedi. Hemen verirdim keyif kahya katıklı cümleyi cevap olarak.
 Başarısızlık nedir? Olmadı. Geri dönmek istiyorum okuma sevmeyen mizah dergisi,gazete,kitap okurlarına. Dediğim gibi bunların birde yazmaya meraklısı var. En fenası onlar. Yazar olmak isteyen biri bol bol okumalı. Eline geçen her kitabı her metini okumalı. Yazarın sağcı olması solcu olması yabancı olması türk olması ikinci planda olmalı. Hepsi okunacak ki kendi yolunu çizebilesin. Bu yolu isteyen sulu boya ile çizebilir isteyen kurukalemle isteyen kurşun kalemle. Orası size kalmış.
 Özgünlüğü yakalamak ancak çok okuyarak gerçekleşir. Bu cümlem ile üniversiteye hazırlık aşamasında çözdüğümüz dil ve anlatım sorularını aklıma getirdim. Bu cümledeki anlam aşağıdakilerden hangisiyle uyuşmaktadır? Siz aşağıdakileri bekliyorsanız ki beklemezsiniz ki beklemeyin zaten. Ben sadece anılarımı canlandırıyorum. Çok okuduktan sonra kendinize bir Usta seçin. İlla ki o usta ile iletişim kurmanız gerekmez. O Ustadan çok şey öğrenebilirsiniz kitaplarını okuyarak. Çizgi alanında ustalaşmak isteyen karikatürlerini okuyarak. Hani sadece şu FACEBOOK'ta en çok paylaşılan tırt çizerlerden bahsetmiyorum.
Bir de bu çıktı meydana. Hayatı boyunca bir mizah dergisi almamış insanlar tek karelik karikatürlerle günlük mizah aşısını yaptırıyor.  Bu aynen hayatı boyunca kitap okumamış birinin bu satırları okuması gibi. Zaten bu satırların okunup okunmayacağından emin değilim. Çünkü yazı çok değişik yerlere gitti. Oysa ben sadece başarısızlığı sorgulayacaktım gayet polis kıvamında.
 Yani bu yazıda bir çok ana düşüncenin bulunması benim tamamen uykusuzluğun etkisiyle plan yapamamamdan kaynaklı.
 Usta demiştim ya. Ben de bir Ustanın sözüyle bitirmek istiyorum bu yazının içindeki ana fikirlerden sadece birini pekiştirmek için.
  Hiç kitap okumayan birinin, hayatının sonunda kitap sayfası olan ağaçtan ne farkı var, kımıldayan canlı olarak? Ferhan Şensoy - EŞEĞİN FİKRİ (Bilgi YAYINEVİ)
 Harbiden nedir başarısızlık? Bu yazı olabilir?...

9 Eylül 2011 Cuma

Gündeste'den



özledim seni gözümün ışığı

özledim özümden gizli
gündestede yerin ayrı
özenilmiş özümlenememiş sevgi
çalakalem girip bir ozan yaşamına
çin mürekkepleriyle yazıldın
çin sedsiz mücellitsiz gönlüme
bir yazıldın ki sereserpe
özlemeyi iş edindik hü
telefonda telef olduk da bir gün
telefona fiş edindik hü
sakın beni arayın
evdeyim
yokum
sakın gelin
zili çalın sakın
bethoven'in sesine kulak asmayın
hem evdeyim hem yokum
aramayınız beni
özlemeyi öğrendim hü
 Gündeste'den...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Gibi'ler Ülkesi



 Pazar gecesi özel bir kanalda izlemişti İncir Reçeli'ni sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı. Filmin bir ana fikrinin olacağını düşündü. Ya da düşünür gibi yaptı. Ana fikrini bulduğunu sandı. Böylece düşünür gibi yaptığını kanıtlamış oldu sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı. Filmden çıkardığı sonuç hemen bir sevgili bulmaktı. Boş yere gürültü yapan televizyonu kapadı, kumandayı bir kenara fırlattı sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı. Kalktı televizyon izlerken giydiği önemli aksesuarı pijamalarını çıkardı, dışarıda giyebilmeye uygun birşeyler giydi. Tüm odaların ışıklarının kapalı olup olmadığını kontrol etti. Yıllardır çalıştırmadığı ütünün fişine bakmaktan kendini alamadı.Kirlenmesin diye kutusundan çıkarmadığı spor ayakkabılarını giydi. Kapının kenarında bulundurduğu pide salonunun ıslak mendillerinden birini açtı kirlenmemiş ayakkabılarını sildi. Kendince en havalı duran winnie tho pooh anahtarlığını taktı anahtarına. Artık çıkmaya hazırım diye düşündü sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde diyen adam. Kapıyı kapadı. Her kilide anahtarıyla tecavüz etmeye başladı. Tecavüz işlemi başarıyla gerçekleşince hızla merdivenlerden inmeye başladı üçer beşer.
 Önündeki 2 saatlik kalkınma planında en yakınındaki en ucuz bara gidip bir bira içmekti. Planına göre zaten kızlar onun yanına gelecek o içlerinden bir seçim yapacaktı. Öğrencilerin takıldığı bir bar olan ÖğrBar'a yöneldi. Bar önüne oturdu. Barmenden bir bira istedi. Barmen birasını uzattı. Barmene el işaretiyle birşey söylemek istediğini belirtti barmen ona doğru eğildi.  Sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı ona biranın ne kadar olduğunu sordu. Barmen 7 TL yanıtını verince adam sinirlendi. Bu dışarıda 3 TL burada nasıl 7 TL olduğunu sordu. Hem bardak daha küçüktü. Barmen bu duruma sinirlenip dışarıdan satın alabileceğini  istediği yerde zıkkımlanabileceğini söyledi. Sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı pes etti. Kız tavlamak için bu duruma razı olduğunu belirtti. Barmen ne diyorsun gibilerinden baktı kafasını başka müşterilere çevirerek.
 Adam yudum yudum içmeye başladı elindeki her yerde 3 TL olan 7 TL fiyat biçilen birasını. Çalan müziğin kulağının ırzına geçme durumundan yakındı bu seferde barmene. Barmene bakarak:
 -Şu müziği biraz kısar mısınız? diye sordu Barmenin sinirli bakışlarının arasında. Barmen kısamayacağını ama çok rahatsız olduysan buradan gidebileceğinin sinyalini verdi ''Siktir git ya'' diyerek. Adam gene sustu kafasını arkadaş gruplarına çevirdi.
 Adam birasından 15 dakikada bir yudum alırken beşinci yudumunda yanına bir kız oturdu. Gayet güzel olan bu kızı filmdeki kıza benzetmeye çalıştı. İlişkilerinin bir bira ısmarlayarak başlayabileceğini düşündü. Böylece kız sarhoş olacak kız evini bulamayacak kendi evine götürecekti. Sonra bir bira ile kimseyi sarhoş yapamayacağını düşündü. Hevesi kırıldı, yüzü düştü. Genede şansını denemeyi düşündü. Bayana bakarak birşeyler ısmarlayabileceğini belirtti. Kız birşey içmeyeceğini ''Siktir git ya başımdan!'' diyerek belirtti. Aldı çantasını hızla uzaklaştı bardan. Durumu gören barmen adama sen nasıl bir adamsın gibisinden bakarak garsonu çağırdı. Adamın atılmasını öğütledi çağırdığı garsona. Sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı gayet pişkin tavırla garsona bu barda hiç sarhoş kız ayarlayıp film tadında bir aşk yaşayıp yaşamadığını sordu. Garsonda ona sizene gibisinden gözüne yumruk attı. Apar topar dışarı attı garson sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamını. Adam bu durumu gereksiz bir kahkaha ile karşıladı. 7 TL vermemiş olması onun çok hoşuna gitti. Sağa sola çaprazına yukarısına gülücük atarak caddede yürümeye başladı bugün de film tadında bir aşk yaşayamayacağını düşünerek .
 Apartmanın köşesindeki Cdciye uğramayı düşündü. İyi bir aşk filmi alabileceğini düşündü vermediği bira parasının yarısı ile. Bu fikri düşündüğü için kendini tebrik etti. Kendini öpmek istese de bunun ne kadar gereksiz bir girişim olduğuna karar kıldı.
 Hemen içeri attı kendini. Bilgisayar başında oturan görevliye güzel bir aşk filmi istediğini belirtti. Görevli ona Eternal Sunshine Of The Spotless Mind adlı 2004 yapımı filmi önerdi. Sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı anlamayarak filmin türkçesinin ne olduğunu sordu. ''Sil Baştan'' yanıtını verdi görevli. Gayet türk mantığı ile altı kelimenin nasıl iki kelime çevirisi olduğunu sordu görevliye. Görevli ona ''bilmiyorum ağbi'' gibisinden ''Ne bileyim kardeşim ben? Ben mi çeviriyorum munakoyim?'' yanıtını verdi. Adam filmi kiralamak istediğini belirtti çevirmen olmadığı kesinleşen görevliye. Görevli kimliğini isteyince sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı bunu da çok mantıksız buldu. Görevli ona bunun neden gerektiğini anlatınca aklına yattı. Görevliye ne kadar ödemesi gerektiğini sordu. Görevli ona 7.5 TL olduğunu belirtince adam da ona her yerde 5 TL olduğunu söyledi. Görevli ona ''Zorla kiralamıyorum. İsternesiz almayabilirsiniz!'' gibisinden bakarak sol gözünün morluğunun tek başına güzel durmayacağını sağ gözünü de morartırsak iyi duracağını belirterek çıkardı yumruğunu. Sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı durumu polise bildireceğini söyleyince görevli özür dileyerek bu filmi armağan etmek istediğini söyledi. Adamın yüzündeki sinirin yerini gülümseme aldı. Pişkin pişkin sırıtarak dışarı çıktı. Bugün hiç para harcamadan gün geçirmesi onun çok hoşuna gitmişi. Apartmana sağına soluna çaprazına yukarısınıa ve aşağısına bakarak kahkaha atarak yürümeye başladı sinemaya gitmeye ne gerek var televizyonda verirler üç ay içinde adamı...
                                                                          5 Eylül 2011
                                                                          Buca

3 Eylül 2011 Cumartesi

- Gel abicim gel gel hah şimdi sağ yap

gece bırakırken yerini yavaş yavaş sabaha
sabah günü devralmayı beklerken sırada
biz gene değnekçisiyiz günün
geliş gidiş saatini kontrol eden
gececi değnekçiler diyorum ben buna
biz olmasak gün doğmayacak gibi
geliyor bana...
                                         2 Eylül 2011
                                              Buca

2 Eylül 2011 Cuma

Gündeste'yi Beklerken


bekliyoruz godot'nun gelmesini
beklediğimiz gibi gündeste'yi
bir türlü gelmek bilmiyor
yeni basımının yapılacağını
bildiğimiz halde
sanırım beckette özeniyor şensoy
beklemek kar etmiyor
açıyorum ekşi sözlüğü
gündeste yazıyorum arama kısmına 
şensoy'un bundan haberi yok
gözüme ilişiyor gene güzel bir şiir
 aşkolsun akşamüstü
akşamüstü aşk küstü
zor bir boşluktur şimdi
nur bir boşluktur akşam
kırdı saydam kafesi 
uçtu gitti can kuşu
mor bir boşluktur şimdi
şol gönlümün yoldaşı
                                                   
2 Eylül 2011
                                                                                                         Buca

1 Eylül 2011 Perşembe

Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım

O sabah yine erkenden kalktı. hemen sigara pakedine doğru yöneldi sigara pakedinin haberi olmadan. paketi aldı. önce 7.2 şiddetiyle salladı. içinden ses gelmeyince panik oldu. biraz sakinleşmek için süre tanıdı kendine. evin ilk ve tek koltuğuna doğru yavaş yavaş yürümeye başladı sigara pakedini açmaktan korkan içmekten korkmayan adam. iki kişilik koltuğuna oturdu. hayatında ki tek arkadaşı sigara pakedi olan adam yavaşça sigara paketini koltuğun kalan bir kişilik bölmesine oturttu. onu rahat ettirmek için elinden geleni yaptı. sigara paketinin arkasına yastık aldı geldi hemen koltuğu sarsmadan kalkan adam. tek dostunun canı sıkılabilir endişesiyle televizyon kumandasını aldı sıkışmış koltuk arasından. birbirinden bağımsız bir o kadar da iç içe tv kanallarını teker teker gezmeye başladı. şarap gibi yıllanan ama bir türlü yıllandıkça güzelleşmeyen dizileri hızla geçti. haber kanallarından birini açtı. satılmış kalemlerin konuk olduğu bir programa rastgeldi. izlemeye başladı sigara pakedi tek dostu olan adam. aradan çok zaman geçmeden birden içinin karardığını hissetti. hemen sağına baktı. sigara paketi yastığın üzerinden koltuk arasına doğru kaymıştı. dostununda sıkılmış olacağını düşündü. hemen onu oradan tekrar yastığın üzerine koydu. televizyona doğru dikti bir yastığın daha yardımıyla. başka bir haber kanalı açtı. bu kanalda da şehit haberleri ön plandaydı. tek dostu sigara paketi olan adam çok daha sıkılmış hatta üzülmüştü. hemen bir sigara yakma fikri geliştirdi kendince. dostunun kapağını kaldırdı. daha önceden kontrol ettiğini unutmuş bir şekilde. kapağı açınca içi daha bir karardı. tek bir sigara bile kalmamıştı. hemen dizlerini karnına doğru çekip ellerini başına götürdü. bir sokak ötedeki bakkala nasıl gideceğini düşündü sigara paketinden bağımsız olarak. oraya kadar yürürken yalnız kalacağını düşündü. daha da sıkıntı sardı tek dostu sigara pakedi olan adamı.onu yanında götürebileceğini geçirdi aklından bir an gülümseyerek. gülümsemenin yerini tekrar hüzün ifadesi aldı. çünkü paketi yanında götürmesi çok saçma olacaktı. pakette yaşam belirtisi yoktu. içinde sigara olduğu sürece dosttu paket ona... Tek dostu sigara paketi olan adam hemen yeni bir fikir aramaya koyuldu. televizyonu kapadı. ev telefonu olmadığı için cep telefonuna doğru yöneldi. daha önceden ev telefonu bağlatmıştı evine tek dostu sigara paketi olan adam. ayda yılda bir kez çalan telefon onu çok üzüyordu. ayda yılda çalsa bile bu yanlış numara diyen teyzeden amcadan çocuktan başkası olmuyordu. cep telefonunda bu dert fazla yoktu. sonuçta 10 rakam vardı bir cep telefonu numarasında. cep telefoncudan gidip en eski telefonu ve en karışık numarayı istemişti tek dostu sigara paketi olan adam. cep telefonunu koyduğu vitrinin kapaklı bölmesinden çıkardı. şarjının bitebileceğini düşündü. hemen telefonun tuş kilidini açarak rehbere girdi. rehberdeki  tek kayıtlı olan bir çok sigara pakedi dostu olan bakkaldı. diğer elindeki sigara paketine bakarak aradı bakkalı. adresi verip tek sigara sipariş verdi. bir çok sigara paketi dostu olan bakkal ona tek sigara getiremeyeceğini yanında mutlaka birşeyler daha istemesi gerektiğini söyledi. hemen aklına gelen gıda ve temizlik ürünlerini saydı teker teker. bu saydıklarının yeterli olup olmadığını sordu birçok sigara pakedi dostu olan bakkala. yeterli olduğunu sigarasını on dakikaya kadar çırağı ile göndereceğini söyledi. tek dostu sigara paketi olan adam gülümsemeye başladı tekrar. buruk bir sevinçle saatine bakarak beklemeye başladı bakkalın çırağını. bakkalın çırağı on dakikada değil on üç dakikada gelmişti. tek dostu sigara paketi olan adam buna biraz bozulmuştu. çırağın elindeki torbaları aldı. tutarını sordu. tutarından daha fazlasını verdi tek dostu sigara paketi olan adam. çırağının gözlerinin içi parladı. koşarak dükkanın yolunu tuttu. tek dostu sigara paketi olan adam torbaları alıp kiler olarak kullandığı odaya girdi. hemen sigara paketini aramaya koyuldu. bulunca çırağın sevincinin aynısını oda yaşadı. gözlerinin içi parlamaya hatta gülmeye başlamıştı. torbadaki diğer ürünleri içinde bırakarak torbayı diğer torbaların üstüne bıraktı. neredeyse bir oda bu torbalardan doluydu. salona doğru yöneldi iki kişiik koltuğa tek kişi oturmak durumunda kalan adam. sigara paketini hızla açtı içindeki sigaraları bir bir masaya koydu. yeni aldığı paketi avuçiçinde top haline getirip fırlattı bir köşeye. hemen dostunun kapağını kaldırdı. içine tek tek özenerek dizdi sigaraları. pakete her koyduğu sigarayla birlikte yüzü daha bi gülüyordu. paket doldu. bir sigara yaktı paketi yanına oturttuktan sonra. birşeyler söyleniyordu bilincinden bağımsız olarak tek dostu sigara paketi olan adam. yavaş yavaş nikotinin etkisinden çıkarak pakete:
 -Senden iyisi bu dünyaya gelmedi dedi gülümseyerek 90'ların Camel paketine bakarak.