29 Ekim 2011 Cumartesi

Bütünlüksüz Şiirimsi

açıyorum blog sayfamı
sıkıldığımı yazıyorum
neden sıkıldığımı sormuyor bana
cevaplıyorum kendi kendime
arkadaşım çağırıyor dokuz eylüle
gideceğim çökeceğim hukuk kafe'ye
ebeveynler geçicek bakıcaklar
elin çocukları hukuk okumaca
evde çocuğuna yüklenmece
bilmezler ki
vakıf üniversitesinde okumaktayım
kaçak girmişim oraya?
takvime bakıyorum yazarken bu satırları
29 ekim diyor bana takvim
bugün cumhuriyet bayramı
gitmiyoruz törene
yoklama da almıyorlar zaten

26 Ekim 2011 Çarşamba

Başını Alıp Gider Bu Türkiye

 - Hay böyle kaderin içine gayet selülozik şekilde tüküreyim! Böyle hayat mı olur mınakoyim! Saate bak! Bu çalar saatte mi bi ibnelik var yoksa gerçekten saat mi ibne? Bu saatte kalkılır mı lan? Biz bu saatte kalkalım kıçımız donsun güneşsiz hava sahasında patron bey gelsin oyalana ve kaşına kaşına öğle vakti...  diyerek kalktı adam. Takvime baktı. Ekim ayınıda bitirdik diye düşündü. Gayet klişe bir söylem ile '' zaman su gibi akıyor'' dedi.
 Yataktan kalktı, rutin bir şekilde elini,yüzünü yıkadı. Eli ve yüzünden bağımsız olarak üzerini de yıkamış oldu istemeye istemeye. Sabah serinliği ile üşümeye başladı. Hemen Bünyamin Sürmeli'nin haberi yokken ona sövmeye başladı. Sanki Bünyamin hazırlıyordu günün güneş doğuş vaktini, sıcaklığını, rüzgarın ne taraftan eseceğini. Bünyamin ne yapsın? Adam ekmek parasının derdinde...
 Kahvaltısını hazırlamak için mutfağa yöneldi. Yalnız yaşadığına hayıflanmaya başladı. Bir sevgilisi, bir nişanlısı olsaydı, ara sıra gelip kalsaydı diye düşündü. Ya da daha büyük bir risk alıp evli olabileceğini düşündü. Üzüldü. ''Keşke bizimkilerin yanında, o şehirde iş bulabilseydim. Ne güzel sabah kalktığımda en azından kahvaltı ile uğraşmazdım.'' diye söylendi. Dışarıda kahvaltı yapmayı aklından geçirdi bir an için. Bu güzel fikri bulduğu için kendine '' aferin lan oğlum rıfat'' dedi. Giyinmeye başladı. Boyunbağını bağladı ve taktı. Boyunbağını ilk bulan insan topluluğunun Hırvatlar olduğunu duymuştu bir televizyon programında. Gayet faşizan bir tutumla küfürlere başladı ilk kumaşa düğüm atan Hırvatlıya. Çantasını aldı ve evden çıktı.
 İşe giderken kullandığı otobüs durağının yakınındaki kahvaltı salonuna oturdu. Kahvaltı salonu tanımına bozulduğunu belirtti müessese sahibine. Gerekçelerini bir bir anlattı.''Ben belki akşamları da yemek istiyorum simit! E o zaman ben buraya demek ki sadece kahvaltılarda gelmiyorum? O zaman siz neden sadece kahvaltı saatlerinde açık tutmuyorsunuz bu mekanı? Neden insanlara zorla güzellik olduruyorsunuz? Siz Hitler misiniz?'' sonuç paragrafı ile sonlandırdı. Müessese sahibi onu takar gibi yaparak ''haklısınız efendim'' der gibi kafa salladı.  Adam yemek istediklerini sırası ile müessese sahibine iletti. Garsonu gazete almaya gönderen müessese sahibi adamın istediklerini not aldı. Hazırlaması için tezgahta bulunan işveren tarafından işe alınan, gıda sektörü ile uzaktan yakından alakası olmayan, bu işi sırf para için yapan işçiye notu verdi. Garson kapıdan girdi. Şikayet kutusu olan adam el işaretleri ile garsona gazeteleri masasına bırakmasını tembihledi. Garson ''derhal efendim''  diyerek kafasını yere doğru çapraz eğdi. Beş altı adım zamanda gazeteler şikayet var adamının önünde oldu. Kahvaltısınında aynı dakikalar içinde gelmesi onu çok memnun etti. Gazetenin manşetinde Maliye Bakanı'nın '' Zam değil güncelleme'' sözünü gördü. Levent Kırca'nın seneler önceki Olacak O Kadar isimli programında duyduğu ''Zamınıza korum'' repliği geldi. Sinirle gülmeye başladı. Önündeki yiyecekler bitmeden hemen bir sigara yaktı. Sigara paketine efkarlı bir şekilde odaklandı. ''Ulan 9 TL ye sigara mı olur? Bırakıyorum lan seni sen bitince!'' dedi. Zaten zararlı birşeye bu kadar para vermenin anlamsızlığını sorgulamaya başladı gayet Recep Tayyip Erdoğan tavrı ile. Gazetenin orta sayfasına baktı. RTE ''içmesinler kardeşim!'' ana fikirli bir konuşmasını haber olarak veriyor gazete. Zaten bir keyfimiz tütündü onu da içirtmeyin! Zaten Başbakan RTE'nin mahalle mahalle gezerek sigara paketi toplamışlığı da haber olmuştu gazetelere. Başbakanın var böyle ani tütün çıkışları diye düşündü. Gazetenin üçüncü sayfasında durdu. Bir kadının yine şiddet gördüğü haberini okudu. Şiddet uygulayan taraf hem erkek hem de avukattı. Bu ülkenin aydın kesimi bile bunu yapıyorsa cahiller tabii ki eşlerine şiddet uygular diye düşündü sinirlendi. Gazeteye bir osmanlı tokatı attı. O gazete okurken içeri giren kahvaltısını etmekle meşgul olan diğer müşteriler ona şaşkın şaşkın baktı.
 Şikayet var adamının şikayetleri gazeteyi okurken daha da artıyor, sinir yapılarına kaçak kat çıkmaya devam ediyordu. Hitlere benzetilen müessese sahibi  televizyonu açtı. Sabah haberlerini dinlemek üzere bir haber kanalını açtı. Açar açmaz duvara monteli son model televizyonun karşısında tutuldu kaldı. Elinden kumanda düştü. Kumandanın içindeki piller birbirinden zıt yönlere doğru etrafa saçıldı. Televizyonun sesini patronunu boş bir masaya oturtmak için gelen garson açtı. 24 şehit ve yaralı sayısı televizyona atom bombası gibi düşmüştü. Müessese sahibi müşterilere aldırmadan bela okumaya başladı. Bildiği tüm bela söz gruplarını saydıktan sonra, bir önceki seçimde oy verdiği iktidara keşke size oy atmasaydım gibilerinden hayıflanmaya başladı. Terör örgütüne '' Ölen çocukların anaları babalarını hiç mi düşünmediniz? Kardeş kardeşe bunu yapmamalı'' diyerek söylenmeye, bela okumaya başladı.
 Bu haber karşısında şikayet kutusu olan adam da tıpkı müessese sahibi gibi üzüntü ile karışık sağa sola küfürler yağdırdı. Diğer müşteriler de olaya kayıtsız kalmayarak üzüntülerini ''tıtıtıtııtıtıı'' sesleri ile ifade ettiler.
 Şikayet kutusu olan adam kahvaltısını ve çayını yarım bırakarak kalktı. Gazeteye bakarak ''siz tütünümüze karışmaya devam edin Sayın Başbakanım. Elektriğimize ve doğalgazımıza da zam yapın. Ama bu zam hesaplarınızdan kafanızı kaldırıp terörü bitirme planını da yapmaya çalışın. Pardon zam değil güncelleme! Sayın Muhalefet Liderleri! Sizler de gerekli gereksiz yere muhalefetinizi sürdürünüz''  diyerek masaya bıraktı ücreti.
 Durağa yürümeye koyuldu Şikayet kutusu olan adam. Şikayetlerine yeni yeni kaçak katlar çıkarak...

21 Ekim 2011 Cuma

Başını Alıp Gider Bu Türkiye

Gündem üzerine herkes bir şey yazıyor ben niye yazmıyorum? Benim klavyemin üzerinde tuşlar yok mu diye düşüncesi bu yazıyı yazmayı tetikledi.
 Yazının devamı belki yarın belki yarından da yakın!

15 Ekim 2011 Cumartesi

İçinden Teknoloji Geçen Yazı


O gün yine okuldan çıkıp aynı duraktan, aynı şoförün kullandığı, aynı kırmızı otobüse binmişti tek dostu klavye ve onun yardakçısı mouse olan çocuk.
 Apartmanın önüne geldiğinde kendi kapı numarası olan zile bir kere bastı. Geri dönüş olmadı. Bir daha bastı. Kapıdan duyması gereken ''zzzzzzzzzzt çıkırt'' sesini duymadı. Zilin çalışmadığını düşünerek bir adım geri geldi. Kafasını kaldırdı, oturduğu dairenin küçük balkonuna baktı. Sokağın sessizliğinin içinde ses olarak -Anneeee! kelimesi yankılanması gerekirken hiçte öyle birşey yaşanmadı bilmem ne kaç sokakta. Çocuk son model telefonunu çıkardı annesini araması gerekirken öyle birşey de gerçekleşmedi sokağın ortasında. Çocuk Nasa ile irtibat kurulabilecek teknolojiye sahip tek tuşa bile sahip olmayan telefonundan ekrandaki tuşumtrak şeylere basmaya başladı. Annesinin duvarına Facebook'tan ''Anne dışarıdayım,şu okeyin başından kalk anahtar at!!! ''sitemi içeren bir ileti yazdı. Annesi hiç de anne yüreği ile alakası olmayan bir samimi samimiyetsizlikle ''tmm cnm'' yazdı iletisine. Telefonu aracılığı ile Aydaki Türksat Uydusuna komut verebilen çocuk durur mu yapıştırdı cevabı: ''cnmmm :)))'' Okeysever Anne anahtarı kaptığı gibi ışık hızıyla attı balkondan anahtarların ucunun kırılma ihtimalini düşünmeyerek. Çocuğun şansına bu seferde kırılmamıştı anahtar ucu. Annenin şansızlığı zamanında okey taşına tıklamadığı için ceza puanı alması olmuştu. Buna çok içerlendi. Bilgisayar masasının üzerindeki sigara paketini aldı. Bir tek sigara aldı. Aceleyle yaktı. Püfür dumanı içine çekerken ''anahtarını almamayı gösteririm ben ona'' diyerek üfledi püfür nikotini.
 Çocuk olanlardan habersiz bir bir çıktı merdivenleri. Arada ikişer ikişer hatta üçer üçer çıkmışlığı bile oldu. Dörder dörder çıkmayı denemedi. Denemişliği olmuştu geçmiş zamanda. Düşüp merdivene kafa atmışlığı olduğu için bu durumun alışkanlık yapmasından korkmuştu.
 Çocuk anahtar deliğine anahtarı sokacakken bir anda kapı açıldı. Annesinden anahtarı niye almıyorsun azarı işittikten sonra çantasını odasına götürdü. Çantayı yere koyarken sol ayağının baş parmağı yardımıyla bilgisayarının açma düğmesine aç komutunu verdi. Annesine yemek yemek istediğini belirtti. Annesi oralı olmadı. Okeyi dışarı vuracaktı, oyunu iyi takip etmeliydi... Çocuk teknoloji ile fiyatının doğru orantılı olduğu telefonundan yemek sipariş hattını aradı. Ne istediğini bir bir belirtti. Yarım saat içinde yemeğinin geleceğini duyunca heyecanlandı,telefonu masasının üzerine koydu. Bilgisayar açılmıştı. İnternete girmesini bekledi. İnternet sağlayıcının annesi ve bacısına küfür etti. Annesinin ve bacısının hakkındaki kötü sözlere dayanamayarak işlemi gerçekleştirdi. Çocuk ekrandaki messenger sembolüne mouse ile tecavüzde bulundu. Okul arkadaşlarının çevrimiçi olduğunu gördü. Arkadaşına ''npysn?'' soru işaretinden soru cümlesi olduğunu anladığımız bir soru sordu. Ortada cümle de yoktu ama soru işareti vardı. Arkadaşı:
- iiiii ölee otruom. sndn nbr?
-iiiiiii bnd oturuom. ztn otrmdn yzmsı ck zr olr. meheheheh. diyerek yanıtladı tek dostu klavye olan çocuk. Böylece sessiz Türkçe muhabbete giriştiler.
 Çocuk aynı zamanda annesinin facebook duvarına bakıyor, yazıyor oradan muhabbet ediyordu. Annesi de duvarlara yazı yazmaya kızmıyor, aksine hoşuna gidiyordu. Bunlar gerçekleşirken evden insan sesi çıkmıyor sadece şıkır şıkır klavyeler konuşuyordu.
 Evin babası yemek siparişini annesine işyerindeki bilgisayarından twitter dan veriyor, Annesi yemek sepetinden tedarik ediyordu. Çocuk bakkalın oğlu ile olan arkadaşlığını çıkar ilişkisine dönüştürüyor, bakkalın oğluna e-mail atıyor, bakkalın oğlu ekmeği kapının önüne kadar getiriyordu. Ailede sesli Türkçe konuşulmuyor, sessiz Türkçe ile sosyal medyada muhabbetimsi birşey ediliyordu.
 Çocuk verilen ödevleri internetten kopyala-yapıştır yapıyor, çıktı alıyordu. Ödevini bitirdiğini annesinin facebooktaki duvarına yazıyor. Annesi de onu beğeniyor. Böylece sokağa çıkma izni alınmış oluyordu. Çocuk evden dışarı çıkarken arkadaşlarına teknolojik telefonuyla mesaj atıyor aşağıda toplanılması gerektiğini tuşluyordu. Tuşluyordu derken tuşumtraklıyordu. Dışarıya çıkarken alınması gereken en önemli araçlardan olan top ve dondurma parası alınmıyor. Onun yerine PSP alınıyordu. PSP sahibi olmayanlar dışlanıyordu. Ortak oynayabilecekleri bir oyun değil ya bu PSP...
 En çokta sokağın yaşlıları üzülüyordu bu duruma. Keşke diyorlar hep bir ağızdan. ''Keşke sokağımızda eskisi gibi çocuk ve cam kırığı sesleri olsa, kaldırım üzerinde bisikletlerinin patlayan tekerini tamir etmeye çalışan küfürbaz çocuklar olsa... Bizler de tepelerine su dökmeyip, bağırıp çağırmasak...''

Bütünlüksüz Şiirimsi

bir şiir düzesim geldi
gecenin bir yarısı şairimtrak bir aşkla
ben yazdım şiiri
bildiğimiz şiirle alakası yok
gerçi bildiğimiz bir şiir de yok.
istiklal marşını biliyoruz
iki dörtlük halinde gayet ekonomik
geri kalan kısımlarını bilmiyorsak
üzülüyordur m.akif belki buruk
bir şiir düzdüm
bildiğimiz şiirle alakası yok
arabesk kaygı taşıyan bir şiir
bir bir siliyorum satırları
arabesk yavşaklığından utanarak
fazıl say gibi.
üzülüyordur orhan gencebay gayet buruk.

7 Ekim 2011 Cuma

İnsanlıktan Bir Haber

Bazıları kendine medya patronu diyor
bildiğiniz patronlarla ilgisi yok.
Bazıları kendine gazeteci diyor
bildiğiniz gazetecilerle ilgisi yok
Bu insanlar gazete çıkarıyor
bildiğiniz insanlıktan eser yok
Bu gazeteleri alanların
gazetecilikten haberi yok!
...
konu hakkında bir haber olanlar için : http://www.focushaber.com/haberturk-ten-sok-eden-manset-h-77409.html