28 Ağustos 2012 Salı

Leylek

 Eşini kaybetmiş ağlıyordu leylek
 Baca üstünde
 Ağlama be hacı leylek
 Bana kastın ne

 Senin kanadın var, benim hürriyetim
 Ben uçamam, haydi sen uç
 Ağlama be hacı leylek
 Erkekler ağlar mı hiç
                                Ümit Yaşar OĞUZCAN

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Müşfik Kenter'in Çalışma Masası Şövalyeleri


  Ölüm insanların karşısına zamansız çıkar; yazarları ve tiyatrocuları daha da hazırlıksız yakalar bu ölüm denen belirsiz karartı.
 Yazarların her zaman yazacak bir kitabı durur çalışma masalarının üzerinde dosyalar halinde.
 Tiyatrocuların da çalışma masalarının üzerinde yeni bir oyun metni, çekmecelerinde ise bu oyunlarda rol alacak oyuncuları olur. Masanın kenarında ses çıkarmadan, pür dikkat onları izleyen büyük tiyatro yazarları durur. Örneğin Doktor Çehov izleyiciler arasındadır gayet Rus tavrıyla. Tiyatrocunun kafasında uygulamak istediği düzeni beğenmediğinde gözlüklerini çıkarır, masanın kenarına yavaşça vurmaya başlar.
  Moliere de masanın diğer kenarında durur. Harpagon ile birlikte izlerler oyuncuyu. Beğendiyse bir kahkaha atar Moliere, içinden geçip giderken Harpagon'u da sürüklemek ister, Harpagon her zamanki cimri tutumunu gülme konusunda da gösterir. Gülmek istemez Harpagon, sanki gülüşü eksilecekmiş gibi...
  Müşfik Kenter'in masasının kenarında  bu değerli yazarların yanında birde Orhan Veli bulunur gayet kibar tavrı ve rahatsızlık veririm endişesiyle sus-pus oturan. Bir sigara yakar, sigarayı bıraktığını bildiği Kenter rahatsız olmasın diye sigaranın dumanını yutar, öksürük tutardı. "Sen de bir bırakamadın şu sigarayı!" diye azarlardı Kenter otuz yıl şiirlerini sahnelediği, turnelerle karış karış gezdiği dostunu.
   Nazım Hikmet de onların bu tartışmasını gülümseyerek izler, yeni bir şiir yazmak için masada kalem-kağıt aramaya başlar. Kenter'i rahatsız etmemek için, bulamadığı kalemlerin yerini soramaz çekinir.
  Derken Vanya Dayı çıkar gelir açık kapıdan içeri. Çiftliğinden getirdiği taze sütten yapılmış peyniri ve çeşit çeşit sebzeleri koyar masanın yanındaki sandalyenin üzerine. Gürültüsünden pek hoşnut olmaz Kenter. Vanya Dayı pişkin pişkin bir kahkaha atar,Çehov'un yanına geçer. Kenter de onlara bakıp gülümser.
   Müşfik Kenter çıkar gider bir gün evden, masasının etrafında arkadaşları, yeni oyun metni ve Aşk Mektupları uçar hiç rüzgarsız çalışma masasında...
   Üzerine yıldızlar yağsın o belirsiz karartıda güzel sesli adam...

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Alıntı*

 
  "Labirent bir delikanlı gönlü bu, içine gömdüklerim var, içinde yitirdiklerim var, beni kandırıp içine  girmeden çıkan var..."
                                              Kalemimin Sapını Gülle Donattım'dan...

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Güzel, Ne Güzel Doğmuşsun

yirmi yıl önce gözlerini açtığında
hiç bir şey düşünmeyen
"sadece yaşayacağız hepsi bu" bakışıyla süzüyor etrafını doğduğunda ailesini mutlu eden kız.
yirmi yıl geçiyor, gözlerini hayata hiç açmıyor,
hayal kurmayı seviyor kız,
yanlış bir hayatın peşinden koşuyor kendisinin seçmek durumunda bırakıldığı bir yarışta ilk yirmi beş bin kişi arasında,
kız sinema seviyor, kitap seviyor, klasik tiyatro seviyor,
okumak zorunda kalacak; finansal muhasebe,işletme,istatistik ve bilmediğim bir türlü asla "bu ders de tam benlik ha!" diyemeyeceği dersleri ingiliztanca
oysa kız yazmak seviyor...
bir ortaklık yolu tutuyoruz birlikte,
bundan yıllar yıllar önce
kütüphanemiz, düşüncelerimiz, dertlerimiz, endişelerimiz
gülme eylemimizi de paylaşıyoruz,
kahkahalarımız bir bulut halinde dolaşıyor dört tarafını dünyanın
son paramıza kadar sanat satın almanın mutluluğunu yaşıyoruz
şimdilerde de "sadece yaşıyoruz, hepsi bu!" der gibi bakıyor...
yirmi yıl daha geçecek,
eskisi gibi olmayacak klişe söz grubu
fakat
aynı kafadan karışacak fikirler atmosfere
"ama iyi güldük ha..."
yaşama telaşı içinde birbirinden bağımsız hayatlarda.
özdemir asaf diyor ;
sakın bir şey bırakma yarına
yarın yok ki...

                         
                                         sıra arkadaşım'a - dostum'a - kardeşim'e ...