27 Şubat 2012 Pazartesi

O sayfadaki ''mal'' ben değilim.

 Kişisel blog hesabım olan bu sayfanın ismi çalınarak facebook'ta arabesk içerikli bir sayfaya verilmiş. Bir süre önce de Karikatürist-Mizah Yazarı Cihan Demirci'nin emekleriyle ayakta duran MİZAHHABER adlı blog sayfasındaki yazılar,karikatürler bir kendini bilmez tarafından başka bir sayfaya aynen aktarılmış, böylece kendi sitesini kurmuştu.
  Bu hırsızlıklar nasıl önlenir bilmiyorum fakat sayfamın ismi bir arabesk sayfaya verilmeseydi iyiydi. Gerçi bende düşünüyorum bu sayfanın ismini hangi kafa yapısıyla buldum diye ama olsun.

26 Şubat 2012 Pazar

26 Şubat


martılar da yardımcı oldular
martı ortaladık lili yar
artık istanbul hep bahar
dar vakitlerin adamıyım
ve herkesle ve herşeyle öyleyim
bir uzun koşuşturmacadır işim

işim arasına sıkışan yaşam
tiyatro bir deli attır
at üstündeyim
hep yarıştayım
bir gün attan düşersin
the end
bu böyle bir maratondur
çok molalar veremezsin
                   Ferhan Şensoy
      (Yayımlanmamış, Gecedeste'den
       Ferhantoloji - Bilgi Yayınevi)

  Nice tiyatrolu ve edebi yıllara Büyük Usta...
  

23 Şubat 2012 Perşembe

Bensiklopedi Roma Rakamları ile Dört

- Dostlar Tiyatrosu ''Ben Bertolt Brecht'' kabare gösterisi ile İzmirli sanatseverler ile buluşacak. Son iki aydır özel tiyatrolar birer birer uğruyor İzmir'e. Uğruyor da bunun bize bir getirisi olmuyor ne yazık ki. Bilet fiyatları organizatör tekelinden midir, aşırı para hırsından mıdır nedir uçuyor. (Böyle demek çok haksız oldu sanırım. Özel tiyatroların devlete vermek zorunda olduğu yüksek vergilerden borçları ayyuka çıkmış durumda. Devletin de özel tiyatrolardan büyük ölçüde desteğini çekmesi de cabası. İşler bu şekilde gelişince; bilet fiyatları uçuyor, bilet fiyatları uçtuğu için içinde bulunduğum ''öğrenci'' diye tabir ettiğimiz gelir kaynağı kısıtlı genç grubu bu güzel oyunlara gidemiyor. Bu güzel oyunlara gidemediği için daha doğrusu sanatı satın alamadığı için düş kırıklığına uğruyor, sağda solda Türk Tiyatrosu nereye gidiyor? ana fikirli panel bozması cümlelerini sağa sola savuruyor, tiyatrodan bir bok anlamayan adamlar kafasını sallıyor, ''ben küçükken Kırmızı Başlıklı Kız çocuk oyununa gitmiştim bir kez.'' efsane cümlesi geliyor kalabalıktan, paneli açan sanat satın alamamış öğrenci köşesine çekiliyor bu cümle ile.)
 - İzmir Büyükşehir Belediyesi katkılarıyla tiyatro haftasında gelse güzel güzel oyunlar gitsek moduna girdik iyice... Büyükşehir Belediyesinin gözle görülen tek çalışması da bu olsa gerek.
 - Politikaya mı girdim son maddede?
 - Okan Bayülgen kariyerinin doruğunda mıdır, düşüşte midir bu tartışmalara girmeden diyebileceğim tek şey ; Son iki haftadır ''KRAL ÇIPLAK'' adlı programda gördüğümüz konukların hepsi çok iyi, işinde Usta diyebileceğimiz kişiler. Böyle olunca izlenmesi de daha bir keyifli oluyor. Geçen hafta Enver Aysever, Cüneyt Özdemir, bu hafta Zeliha Berksoy, Halit Akçatepe ve günün birinde öğrencisi olmak gibi bir hayalim olan Levent Kazak.
 - Zeliha Berksoy tiyatro kariyerinin sadece çok ufak bir bölümünü anlattı ekranlarda. O kadarı bile tiyatroya olan aşkı arttırmaya yetti doğrusu. Hele Bertolt Brecht Tiyatrosu'nun  öğelerinden bahsetmesi, Brecht Tiyatrosu'nun Türkiye'de gelişimi için yaptıklarını dinlemesi ; ''hassssiktir be! Konservatuar okuyabilseydim keşke agusunakoyim!'' dedirtiyor insana.
 - Levent Kazak Kaş'a yerleşmiş,çok mutluymuş. İstanbul trafiğinden,gürültüsünden uzakta olmanın verdiği mutluluğu anlatırken gözleri parlıyordu. E peki hala İstanbul'a yerleşmenin hayali olan insanlar ne olacak? İstanbul'da yaşayıp, bunalsam ya...
 - Okulda her gün sahibi tarafından hiç kullanılmamış, İngilizce deryasında kaybolmuş, yönünü arayan fakat bir türlü bulamayan bir sürü kelimeye rastlıyoruz. Hiç dönüp selam bile vermiyorum kendilerine. Çekirgenin meşhur sıçrama hikayesine dönmese sonumuz iyidir.
 - Şubat ayında fazla bir şey yazmamanın burukluğu ile bitiriyorum bu ben merkezli yazıyı da. Ha en yakın zamanda yine hiç okunmayacak bir hikaye ile karşınızda olacağız.
 - Kaan Sezyum gibi kaçayım ; Ben kaçççaaaroo!

*

...
Bir vapur dumanıyla
sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet
ütopyalar güzeldir...
                  Ferhan Şensoy

11 Şubat 2012 Cumartesi

İzmir'in Tarih Kokan Sinemaları


kısacası o yıllarda ben
hayatım karışık çantam gibi
iki kişiyi birden severdim
karnemde sevinç bir, sinema iki.
                        Cemal SÜREYA

   Sinema aşkı diye bir aşk çeşidi var, aşk dediğimiz illa karşılıklı veya platonik olmuyor. Sinemaya duyulan aşk ikisinden de beter. Sinema aşıklarının bir çoğu; üçüncü sayfa haberleri aşıkları gibi seviyor tarihi salonlarını. Ona zarar vererek, onu öldürerek...
  Küçükken annem götürürdü sinemaya elimden tutup. Semtimizde bir sinema yoktu. Konak'a doğru yola çıkardık,otobüsle. Eskiden gazetelerden bakardık film seanslarına. Her sinema reklamını verirdi büyük gazetelerin yerel eklerine. Haftasonlanları geç kalkan bir aile olduğumuzdan, gazeteyi geç alıp geç kahvaltı yapıp, sinemaya geç kalma endişesiyle koşardık yola. Otobüs biletini alır, durakta beklemeye koyulurduk. Ağzına kadar dolu olan otobüse binip, inerdik Konak merkezde. O zamanlar Orkide'deki (yeni adıyla ; Pasttel) Afm Sineması, Konak Pier'de Cinebonus Sineması var mıydı hatırlamıyorum. Ama o zamanlar ya Çınar Sineması'na ya Konak Sineması'na ya İzmir Sineması'na ya Şan Sineması'na ya da Sema Sineması'na gidilirdi. Ya da biz öyle giderdik bilmiyorum.
   Saydığım sinemalardan en iyisi o zamanlar Çınar Sineması idi. Baya büyük bir salona ve cep salonlarına sahipti. O büyük salonda film izleme hissi muhteşemdi. Çınar Sineması kapandığında baya bir üzülmüştüm.
   Konak'ta Tarihi Kemeraltı'nda çeşitli sapaklardan döner, karşılıklı pasajların içinde Şan Sineması'na Sema Sineması'na gittiğimiz de olurdu. Şuan gitsem yerlerini bulamam. Hala film oynatılıyor mu çok merak ediyorum. Ama o zamanlar tek başıma bile gidip bulabilirdim yerlerini. Filmden çıktıktan sonra dedemin lokantasına gider yemek yerdik. Gerçi ben yemezdim. O zamanda ev yemeği pek tüketmediğimden bana karşı dandik büfeden sandviç yaptırılırdı. Çocukluğun salaklık olduğunu, dedemin yaptığı yemeği tatmaya karar verdiğimde anlamıştım. Her şey çok geçti tabii ki. Dedem kapatmıştı bir süre sonra dükkanını...
   Tarihi sinemalardı bu saydıklarım ; kimbilir kaç filmde, kaç sevgiliyi, kaç aileyi,kaç dostu konuk etmişti bu salonlar. Kaç çocuk sinemadan çıktığında, filmin etkisini atlatamadan annesine; filmin en beğendiği sahnelerinin repliklerini taze hafızasından birebir oynamıştı annesine. Kaç sevgili el ele tutuşup, bakışmıştı filmden gözlerini kaçırarak...
   Bu saydığım sinemalardan sadece İzmir Sineması oynatmaya devam ediyordu filmleri. Ama İzmir Sineması Cinebonus ile AFM ile baş edemeyecek kadar yorgun,yaşlıydı. Bu yaşlılık, yorgunluk içeri girince hissettiriyor kendini. En son hayatındaki saçma sapan hareketleriyle ün yapmış, kafasının hangi sistemle nasıl çalıştığını merak ettiğim dostumla gittik bu sinemaya. Mecburiyetten(!) gittik o sinemaya. Çünkü başka bir salonda gösterilmiyordu o film. Ne yalan söyleyim bu unutulan sinemayı bizde unutmuştuk. Ama unutulmaması gereken bir sinema olduğunu bileti aldıktan sonra fark ettim. Biraz da duygulandım açıkçası. Ben ve annem, eski oturduğumuz apartmanda kapı komşumuz, çocukluk arkadaşım ve annesi o sinemada şuan yeniden üç boyutlu olarak gösterime girecek olan ''Star Wars Bölüm 1-Gizli Tehlike'' adlı filmi burada izlemiştik. O filmin çıkışında kapı komşum,ilk arkadaşım ile hayran kalmıştık filme. Qui Gon Jinn 'in ölümü bizi hayli üzmüştü. Çünkü usta bir Jedi Şövalyesi idi  Qui Gon Jinn... 
   Böyle bir tarihi sinemada film izleme mutluluğunu, büyük patlamış mısırın diğer sinemaların üçte biri olduğunu görmem daha da pekiştirdi. Biraz ses yalıtım sorunu varsa da salonlar arasında, zaten iyi bir sinema izleyicisi iseniz bundan hiç rahatsızlık duymayacaksınız. Çünkü iyi bir sinema izleyeni tüm dikkatiyle izler filmi. Film bittiğinde salondan inerken merdivenlerin köşesinde Anakin Skywalker gülümsüyordu, sarışın,gayet sevimli,küçüklük haliyle...
   Bu güzellikteki tarihi sinemaların ölümünü durduramayız, sadece geciktirmeye yardımcı olabiliriz ana fikri ile iki haftada bir yeni film izlemeye gitmeye karar verdim İzmir Sineması'na. Konak Sineması'na da bir firma tarafından restore edildiğini öğrendiğimden beri gitmek istiyorum. Oraya gitmişken Şan ve Sema'ya da bakmayı unutmamayı yeğlerim.
   Sizler de öyle yapın diyerek bu yazıyı da burada sonlandırıyorum. Sinema güzel şey neticede.
 
 (Yazının başındaki dörtlüğün son dizesindeki aşk sözcüğü sinema ile kendim tarafından değiştirilmiştir.)

6 Şubat 2012 Pazartesi

Kocaman Bir Çocuk


Tiyatro ve yeşilçam camiasından kocaman bir çocuk zorla indirilmiş bu sabah. Kocaman bir çocuk sıfatını ben uydurmuyorum tanımadığım için ; Rasim Öztekin öyle diyor. Şöyle de anlatmış bugün katıldığı bir televizyon programında :
  Baykal Kent bir gün on adet aynı gazete ile Beyoğlu'nda yürüyormuş. Rasim Öztekin rastlamış kendisine. Hayrola? diye bir soru yöneltmiş:
  ''Uyanık ol! Yarın gazetelere zam gelecek!'' diye yanıtlamış onu.
  Ferhan Şensoy onun için sorumsuzluklarının olmasına rağmen çok iyi bir oyuncu olduğunu anlatıyordu bir kitabında.
  ORTAOYUNCULARa 25 yıl olmak üzere yarım asırlık sanat yılını doldurmuş büyük oyuncu da öldükten sonra hatırlandı,tanındı. Haberi aldığımda sınıfta kimse tanımıyordu onu, sözlüklere bakıldığında da bir tek rolle anımsandığını gördüm, üzüldüm.