24 Ekim 2016 Pazartesi

Bensiklopedi Roma Rakamları ile On Üç


- Merhabalar Sayın Okuyucu!
  Bu blogu özlediniz mi bilmiyorum. Lakin özlemediğinizi düşünüyorum. Çünkü burayı boşladığımızdan beri ne bizim kapımızda "Lütfen yaz!" diye yattınız, ne de yüksek bir binanın tepesine çıkıp; "O blog yazarı buraya gelecek!" türevinden eylemlerde bulunmadınız. Neyse biz de beklemiyorduk zaten. Ama en azından yorumlar kısmına not düşüp, "Be ağzına sıçtığımın üşengeci, iki satır yazıyorsun zaten, onları da yaz-yayınla!" demediniz. Fakat biz burada olmadığımız süre zarfına bir adet hikaye dizisi, -dizi dediğime bakmayın, finali erken olan dizilerden, maksimum üç bölüm, dördüncü bölümünün taslağı bile yok.- bir adet okumalık radyo istasyonu projesi, bir adet mezuniyet, bir adet darbe kalkışması, bir adet Ömer ve Ali Ağbi, bir adet işsizlik, bir adet kuruyemişçi dükkanı, birkaç yüz şişe de alkol sığdırdık. Size bunlardan birkaçını zamanla sunacağım.
 - Tarihler 17 Haziran'ı gösterdiğinde Bensiklopediler'de sıkça yer verdiğimiz okulumuzu bitirdik. Bir adet siyasi iletişim kampanyası ile mezun olup; hayalimizin en doruklarında İstanbul'a yerleşme fikrini cebimize iliştirip yolunu tuttuk şehrin. Buradan bir macera çıkmayacak. Konuyu değiştiriyorum. İşsizliğin macerası olmaz, işsizlik olsa olsa dramdır. Yazın bunu; ileride bir otuz yaş altı yaratıcı listelerine girebilirsem benimle sektörel bir söyleşi yaparlarsa bu cümleden gireceğim.
  - Bir gün dükkanın önünde oturmuş, mekaniksel bir harekete bağladığımız çiğdem çıtlatma işlemini  Cern'de hiç bulunmamış, fakat fizik hakkında çok ileri gelen bir zat-ı muhterem ile gerçekleştiriyor, aynı zamanda da kadın fiziği hakkında hoşbeş ediyorduk. Bir başka ağbi giriyor içeri, viski çeşitlerinin fiyatlarını soruyor, gözüne kestirdiği Daniels'ların Jack'ini istiyor, bunun aynısını ben evde yaptım diyor, çıkıyor, bisikletine biniyor ve gidiyor. İşte o ara beklediğim aydınlanmayı yaşayacağımı zannediyordum ki bir bok yaşamıyorum, çiğdemi alıp yemeye devam ediyorum. Her günüm bu ve bunun biraz daha değişiği adamlarla muhabbette geçtiğinden; zamanla bu boş muhabbet üzerimde kalıcı hasarlara yol açacak diye korkuyor, fındıklara Bernbach, antep fıstıklarına Ogilvy, bademlere Burnett, çekirdeklere de Acıman isimlerini takıyorum. Gelen olaylardan habersiz müşterilere:
  "Ağbi Kristal Elma'dır, Kırmızı'dır bunlar biraz işin şov tarafı, ha bir kıstas olacaksa; yapılan işin ne kadar yaratıcı olduğunu, iletişimi hangi yolla nasıl başarılı sağlanmışın belirlenmesi için Cannes'a başvurulabilir." diyorum, insanlar gözlerini fal taşı gibi açıyor. Sanırım tanıdıkları Reklamcılar Derneği'nde.
 - Bir macera çıkmayacak demiştik ya, macera çıkarmaya çalışayım istiyorum: Mezuniyet projemin bir parçası olarak bu projeyi aslında bir viral gibi sağda-solda yaymaya çalıştım. İnsanlar benim projemi bitirmem bitmeden benim projemin yani kampanyasını hazırladığım partinin varlığını daha fazla hissettiler. İnsanlar, basma kalıplarla oy veriyor ya da ataerkil bir sistemden gelindiği için evin büyüğü kime oyunu atıyorsa ona atıyordu. Bunu da aklımızın baş köşesine yazarak, bir partinin dilini değiştirmeye çalıştım, bana kalırsa dil açısından bir eksiğimiz yoktu, istediğimizi gerçekleştirmiştik. Hatta ve hatta çok kısa bir sürede tamamladığımız projemizi dostlarımızla konuşurken "Çok saçma bir şekilde güzel oldu lan bu iş!" söylemine yarım saat kahkaha atmışlığımız var. Notlamayı sallayıp; insanlardan aldığımız tepkileri görünce pılımızı pırtımızı toplayıp Başkent'in yolunu tutmaya karar verdik, darbe kalkışması oldu. Bizim bir dönem üzerinde kafa patlattığımız, bu yüzden karamsarlığa düşüp belirli bir süre işi bıraktığımı, sonra sol kulvardan koşarak bitişe vardığımız proje rafa kalktı. Bu şanssızlıktan ziyade; Kutuplar ve bedevi ilişkisinden ibarettir.
  - Bir yaşını doldurmasına ramak kala oğlum, Pasör Çaprazı'ndan bahsetmek istiyorum. Oğlum, benim yıllığım. Anı defterim. Halet-i Ruhiyem. Geçtiğimiz yıl tam bu zamanlar oldukça canım sıkılıyor, birkaç sağlık probleminin kafaya verdiği takıntı hissi vücudu olumsuz yönde etkilemiş, üzerine bir de ölüm görünce; kafayı dik tutmak için bir şeyler yapmak istiyordum. İki arkadaşım ile birlikte okulda bir şeyler yapalım istiyorduk iki senedir. Biz bir şeyler yapmadan; bir şeylere isim vermeyi çok iyi biliyorduk ve iyi içiyorduk. Birçok isim çıktı, fiilsiz başı boş gezdi, gezdi, sonra bizlere söverek gitti. Son seneydi, bir şeyler bırakmalıydı. Blog yazıları uzun olduğu gerekçesi ile okunmuyor, -Elbette bunda bizim kalemimizin yetersiz oluşu olabilir.-, sağda solda boş boş gezen mag kültürü giderek popülerleşmekteydi. İçi boş insanlar bu tip oluşumlarla aslında doğasında kültür-moda yatan hipsterlıkla uzaktan yakından alakası olmadan sadece işin tarzını seviyorlardı. Bir şey yapmalıydı. Bir radyo programı bırakalım lan bu okula dedim, Oğulcan biraz önüne baktıktan sonra Pasör Çaprazı olsun lan dedi adı! Her şey tamamdı, ortamlarda edebiyat-sanat-çizgi roman-sinema konuşmayı sevmeyen insanlar burada her şeyi doğal halinde; hatun düşürme kaygısız gerçekleştirecekti.
  İkinci yuvam haline gelen fakültenin kapısını çaldım, fikrimizi anlattım, sıra olunduğunu, şuan radyonun yayın yapmadığını yayınların podcaste döndüğünü öğrendim, başım aşağıda fakülteye gittim. İlk jüriden çaktım. İnternet üzerinden yapalım dedik, yine bir bok yapmadık. İşi madem yazıyoruz, okumalık radyo istasyonuna çevirelim dedik. Aslında biraz da mecburiyetten bunu yapmak durumunda kaldık, ha ben halen iyi yaptığımızı düşünüyorum. Oğlumu tek başıma büyütmeye çalıştım, artık büyüdü, yeni insanlarla tanıştırmak istiyorum onu. Bu yüzden müzik zevkine güvendiğim iki arkadaşım ile konuştum, biri ile daha konuşmadım. Big L's Tasarım Kolektifi hizmetini tamamladıysa da tek L olarak konuyu Whatsapp'a yatırdık, güzel şeyler çıkacak gibi. Çıkmasa da havaya uçan herhangi bir projemizden farkı olmayacak, Pasör de zamanla görmekten usandığınız, destek vermediğiniz Facebook zaman tünelinizden uçup gidecek.
   - İş arama sürecine geri dönüyoruz, bu kadar ciddiyet yeter, iş arama işi aslında daha ciddi olsa da hiç öyle şeyler yaşanmıyor bu alanda. Bazen düşünüyorum da Papua Yeni Gine'ye bile öz geçmişim ulaşmıştır. Bir gün oradan bir reklam ajansı beni arayacak, bizimle çalışır mısınız? diyecek diye ödüm kopuyor. Hayır, çalışmayacağımdan değil. Telefonda teklifi anlayamayacağım diye korkuyorum, yoksa gözümüz kara. Gideriz.
  - Bu aralar en büyük hobim; eski filmleri arkaya koyup, görüntüsü ile ilgilenmeden sadece konuşmaları dinleyip, bir şeyler yazmaya çalışmak ya da bir şeyler okumak. Yalnız dikkat ettiyseniz çalışmak diyorum, çünkü ikinci dakikadan itibaren filmi izlemeye başlıyorum. "Bak pelerinle oturdun rahat edemedin..."
  - AROG'u en az on beş defa izlemişimdir ki yirmi de olabilir, halen her izleyişimde kahkaha attığım sahneler var. Bunu da neden belirttim bilmiyorum.
  - ATV'de Gözüm Sende diye bir program başlamış. İki haftadır izliyorum. Çok garip. Cast olduğu bu kadar belli olan bir program daha izlememişimdir. Ha belki Stv'de yer alan bir mahkeme programı vardı. Belki o. Lan onu da hiç izlemedim ama hakim amcanın kızım deyişinde yüzünün aldığı şekil aklımda.
 - Aydın Yenipazar'ın pidesi, ünlü falan değil arkadaşlar. İnanmayın. Bunu her platformda dile getirmeye çalışıyorum ki siz de kandırılmayın. Show TV'nin Whatsapp ihbar hattına insanları kandırıyorlar diye bir haber videosu atmayı bile düşünüyorum. Pide ve Fırıncılar Odası Başkanı'nı göreve çağırıyorum.
  - Yalnız yerde, yalnız zaman... Bir kaybeden aforizması olarak bunu; kullanmak isteyen bir kaybeden yazara uygun ücrete satabilirim bu cümlemi. Bence en az üç yüz bin sattırır.
  - Ben limonatanın içine azıcık votka koyuyorum, çok mu?
  - Bir gözü var, yaz gökleri gibi. Masmavi. Deniz gibi. Deniz dedim de aklıma Helenizm geldi! Yaşasın Büyük İskender ve Helenizm politikası. Tarihteki Helen de o kadar güzel miydi ki lan acaba? Neyse biz hedef kitlemizi doğru belirleyelim.
  - Ben kaçıyorum, oğlum Pasör Çaprazı'nın sizlere çok selamı var, desteğinizi bekliyorum. Desteklemeseniz; desteklemeyen insanları tek tek deşifre edeceğim, alfabe sırası ile. Liste elimizde. O kadar reklam yapıyoruz be olum!
  - Hoşça.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder