"kalemini yalnızlığının mürekkebine batır
de ki
hayat
nasıl çalardı seni benden
ve ben
nasıl geri alırdım seni
dizelerimde
bir sırma telin
duyulur
duyulmaz
titreşiminde
bozbulanık bir yağmur sonrasının ezik büzük
parkelerinde biriktirdiği suları, yorgun
mazgallarından iki gözü iki çeşme akıtan
bir eski zaman sokağında, ürkek ve efsunlu
adımlarıyla seyirten bir kadının çaresizliğini,
bilgi, uçsuz bucaksız denizlere karışan
ırmaklar gibi, sözcüklerin, deneyimlerin
yatağında kıvrılarak eleverirken yaşamı,
doyumsuz bir hazzın içten içe depreşmesini,
sevgilinin-serin, ocağında bir hasret çayını
usuldan usula demlendiği ve derin bir çilenin
sindiği duvarlarında akşamların, suskunlukların,
yalın söyleşilerin, görmüş geçirmiş gülüşlerin
fısıldaştığı- gönlüne bir türkmen davetine
girer gibi girmeyi
ve nice acılardan damıtılmış bir 'hoşgeldin'
ile sınırlanan o anda, o, iki gözbebeği
arasında çakan ve yaşamın yüce anlamını
aydınlatan şimşek anında, bir kan damlacığının
doludizgin bir yüreğe doğru koşturmasını ve ona
eriştiğinde -bir an, bir ömür, bir çağ boyu süren
kışların
bitivermesi gibi- yüreğin buzullarının çözülmesi
bir kula atın, dörtnala koşup da, erimsiz bir
tanyerinin kıyısına eriştiğinde, durup, o
sonsuzluktan saçılan binbir ışıkla soluklanmasını,
ve uzakta ufuk çizgisinde söken şafağın
bir sırma telin
duyulur
duyulmaz
titreşiminde
kıvranan yüreklerin
olanca görkemiyle
atmasından
başka bir şey olmadığını
düştük günlüğümüze"
Hakan Yılmaz
(Ezginin Günlüğü'nün 1983'te düzenlediği ilk konseri için hazırlanan broşürde yer alan manifesto.)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder