19 Kasım 2011 Cumartesi

Yeşilçam Tadında Robin Hood


Ailesi tarafından kendisine Zeki adı verilen, bu adın anlamı ile uzaktan yakından alakası olmayan, hırsızvari davranışları olan bir insandı Zeki. En sevdiği masal karakteri Robin Hood'tu. Zeki'nin ailesi onu en iyi okullarda okutmuş, en iyi öğretmenlerden ders aldırmasına karşın tüm dersleri günümüz insanlarının yakından takip ettiği devlet dairelerince onaylı kumar olan ''iddaa'' kuponlarına benzemekteydi. En iyi ders notunun iki oluşu Zeki'nin zekasında problem olduğunu göstermiyordu tağbiiki.  Zeki'nin zekası tamamen derslerden bağımsız olarak geriydi. Ya da ailesi,arkadaşları kısacası çevresindekiler öyle zannediyordu. İnancına bir aşk gibi bağlı olan dedesinin emekleri boş çıkmış, Zeki  sureleri bile imamdan ders alarak öğrenmişti. Mişti dediğime bakılmasın; Fatiha Suresinin tam ortasında araya İhlas Suresinden bölümler karıştırıyor, üzerine az kekik olarak Kevser Suresi serpiyordu. Dedesinin en büyük hayali onun büyük adam olmasını görmek değil bir duayı tamamen ezberlediğini görebilmekti.
 Küçüklükten beri çok tehlikeli bir hastalığın pençesindeydi Zeki. Hırsızlık hastalığı... Zeki yürümeyi öğrendiği zamandan beri yürütmeyi de kendine bir iş edinmişti. Gittiği yerlerden bardak altlığını alıp bu böyle tek eve götürülmez bardağını da almak şart! düşüncesi ile bardağı da oyuncak çantasına zulalıyor, üzerini bir güzel kapatıyordu. Küçüklüğünde babasının onu eğlendirmek için sorduğu: çarşıdan aldım bir eve geldim bin tane? gibi renkli anlam barındıran bilmeceye sürekli Zeki yanıtını veriyor, göğsünü kabartıyordu. Babası virgül annesi ile veya herikisi ile birlikte gittiği bu ile silsilesi çarşı organizasyonunda gittiği manavın önüden bebek arabasına gönlünce ne koparsa atıyordu. Bunu o kadar seri halde yapıyordu ki satıcılardan hiç biri fark etmemişti bile. Eve gelip bebek arabasından Zeki kaldırılınca herşey açığa çıkıyor, Zeki bir ele şaplak yiyerek yırtıyor olan Zavallı Doktor Zekinin Babası Ali Bey'e oluyordu. Zavallı Doktor Zekinin Babası Ali Bey eve geldiğinde giydiği ev kıyafetlerini tekrar çıkarıyor, ayakkabılarını giyiyor, merdivenlerden hızla iniyor, arabasına binip çarşıya geri dönmek durumunda kalıyordu. Tek tek hangi manavdan alışveriş ettiğini anımsamaya çalışıyor, karıştırıyor,çarşıda üç saat dolandığı oluyordu. Bazen de bu işlemlere başvurmadan bir dahaki gidişinde her aldığının iki katı parasını ödüyordu dönme derdi olmasın diye.
 Zeki dedesinin tespihlerini aşırmasıyla da ünlüydü aile içinde. Dedesi tespihlerini nereye saklarsa saklasın Zeki dönüp dolaşıp az biraz da kaşınıp buluyordu dedesinin tespihini. Dedesinden gelen bağırtı ile ağlıyormuş gibi yapıyor camii çıkışı elma şekerini garantiliyordu Zeki.
 Zeki onca özel derse,dersaneye, özel imama rağmen lise giriş sınavlarını kazanamadı. Kazanmamakla kalsa iyi sınava bile gitmeye gerek duymadı. Okul bahçesine kadar giren Zeki içeriye girip sınavdaymış gibi yapıp alaturka tuvalette alaturka bir halde 2 saat oturdu. 2 saat sonucu bacaklarında ki laktik asit birikmesinin sonucu yürüyemez hale gelen Zeki okulun merdivenlerinden inerken düşüp kafasını patlatınca sınav kaynamış, uzunca bir süre kendisine sınav sözcüğü hatırlatılmamıştı. Zeki'nin sınava girmediğini annesi gittiği okuldan birşey yürütmediğini anlayınca otomatikman anlamıştı. Çünkü Zeki hatıra almayı çok severdi. Ufaklığında annesi ile gittiği altın gününde ev sahibinin yatak odasına girip kelepçeler,deri kıyafetler  ,coplar toplamış salonun orta yerine getirmişti. Annesi ve ev sahibi ne yapacağını bilmezken diğer altın gününde boş boş konuşmaya gelen kadınlar kahkahayı basmışlardı. Zeki annesinden bir güzel dayak yemiş, bir süre hırsızlıktan daha doğrusu hatıra almaktan vazgeçmişti. Daha doğrusu herkes öyle sanmıştı. Zeki altın gününe ev sahipliği yapan kadının sütyenini kendi 0 numara göğüslerine takarak evden çıkarmayı başarmıştı. Zeki bunu babasının yıllarca kullanmadığı eski,şifreli çalışma çantasına zulalamıştı. Babasının bu çantası için ''ulan benim eski ama klas bir çantam olacaktı. Dur bugün ona koyayım şu gereksiz takım taklavatı!'' düşüncesi, annesinin o çantayı temizlemek için açması çifti mahkeme koridorlarında süründürmüştü. Sonra Zeki her ikisine durumu anlatınca olay tatlıya bağlandı.
 Hırsızlığa aşk gibi bağlanmış olan çocuk büyüyüp liseyi bitirmiş,  bir andaç hazırlamıştı kendine. Bu andaç hiçkimsenin hoşuna gitmese de kendisi için önemli anlamlar ifade ediyordu. İçlerinde isimlerin yazılı olduğu, eşyalarla dolu herkes için ayrı bir kutucuk hazırlamıştı. Bu Zeki'nin çok dayak yemesine sebep olmuş bir olay olsa da iyi izler bırakmıştı vücudunda. Örneğin öğretmenin araba anahtarının olduğu kutucuğu öğretmeni görünce dayanamamış bir cetvel darbesiyle elini morartmıştı. Arkadaşı birtürlü bulamadığı cep telefonunu o kutucukta görünce ona bir yumruk atmış gözüne mor bir makyaj yapmıştı.
 Zeki üniversite sınavlarını hiç çalışmadığından dolayı kazanamamış, bir sene daha hazırlanmanın gereksizliğini ailesine maddeler halinde açıklayınca ailesi de artık Zeki'nin okumak  istemediğini anlamıştı. Zeki'nin Zavallı Doktor Babası Ali Bey artık Zeki'nin peşini bıraktığını vurgulamış, Dedesi ise hırsızvari davranışlı torunun henüz bir sure okuduğunu göremeden hayata gözlerini dahil vücudunun her organını kapamıştı.
 Zeki sol kolundaki altın bileziği babasına gösterince olan oldu. Evde üçüncü dünya savaşının önsevişmesi yaşanmaya başladı. Zeki meslek olarak hırsızlığı seçmek istediğini, küçüklüğünden beri bu mesleğin tüm inceliğini ustanın yanında olmasada bireysel olarak öğrendiğini söyledi. Annesi baygınlık geçirdi. Babasının olmayan tansiyonu fırladı. Zeki meslek erbaplarını bulmak için evden kapıyı çarparak çıktı. İlk defa kendi kararını vermesi mutluluğu ile oturduğu kentin en ücra köşesine doğru gitmeye koyuldu. ,
 Zeki mesleği tam öğrendiğinde kendisinin patronu olacağını belirtip işten ayrılacağını belirtince meslek erbapları ona saygı duyup, kararına saygılı olduklarını belirttiler. Zeki böylece yine yeni yeniden yalnız çalışmaya başladı.
 Babasının bir daha bu eve bu kapıdan NAH! girersin sözünü hiç unutmadı. Bu yüzden ailesini özlediğinde,herkes yatınca gece pencereden girip herkesi görüp,hissettirmeden öpüyordu Zeki. Mutfakta annesinin yaptığı yemeklerden yiyerek karnını doyuruyor. Tatlı olarak bir pastaneye girip iki tabak kazandibi yiyor tekrar kapatıyordu kapıyı. Zeki düşünceli bir hırsızdı.
 Zeki bir ara ortadan kaybolmuş, annesini endişelendirmiş,babasını bile meraktan kudurtmuştu. Polise gidip yüzlerce kez ihbarda bile bulunuyordu Zeki'nin bulunması için. Polisler yıllardır bulamıyorlardı Zeki'yi. Zeki'nin ilkelerinde zenginden çalıp fakire dağıtmak gibi bir amaç vardı. Bu yüzden kimse gittiği yerlerde  görüldüğünde kimse onu polise ihbar etmiyordu. Hatta bir ev sahibi Zeki için kapıya para ve erzak bırakıyor Zeki onları alıp gidiyordu. Hırsızlar arasında da pek seviliyordu Zeki. Yoksa hiç kimse böyle iyi bir çalışanını kolay kolay bırakmak istemezdi o piyasada.
 Bir gün çıkageldi Zeki kollarının arasında dev bir çiçek. Eve dönmek, üniversite giriş sınavlarına hazırlanmak istediğini belirten bir konuşma hazırlayarak kapıda beklemeye başladı. Zile bastı. Annesi açtı kapıyı. Annesi sarıldı oğluna hasretle. Babası koştu kapıya doğru. O da aradan geçen yılların hasretiyle sarıldı oğluna. Aldığı güller veya çaldığı güller hasar aldı bu sarılmalarla birlikte. Çiçekleri yere bıraktı. Konuşmaya başladı kapıda Zeki. Bu hastalığından kurtulduğunu detaylı bir şekilde anlattı. Babasıyla bir kez daha sarıldı Zeki. Annesi kapıda kaldıklarını içeri geçmelerini söyledi. Zeki önden girdi. Babası kapıdaki çiçekleri aldı mutfağa götürürken bir sigara yakmaya karar verdi. Sigara paketini devamlı koyduğu pantolonunun arka cebinde bulamayınca :
 -ZEEKİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ!
 diye bağırdı Zeki'nin Zavallı Babası Sinir Hastası Doktor Ali Bey.

2 yorum :