26 Ekim 2011 Çarşamba

Başını Alıp Gider Bu Türkiye

 - Hay böyle kaderin içine gayet selülozik şekilde tüküreyim! Böyle hayat mı olur mınakoyim! Saate bak! Bu çalar saatte mi bi ibnelik var yoksa gerçekten saat mi ibne? Bu saatte kalkılır mı lan? Biz bu saatte kalkalım kıçımız donsun güneşsiz hava sahasında patron bey gelsin oyalana ve kaşına kaşına öğle vakti...  diyerek kalktı adam. Takvime baktı. Ekim ayınıda bitirdik diye düşündü. Gayet klişe bir söylem ile '' zaman su gibi akıyor'' dedi.
 Yataktan kalktı, rutin bir şekilde elini,yüzünü yıkadı. Eli ve yüzünden bağımsız olarak üzerini de yıkamış oldu istemeye istemeye. Sabah serinliği ile üşümeye başladı. Hemen Bünyamin Sürmeli'nin haberi yokken ona sövmeye başladı. Sanki Bünyamin hazırlıyordu günün güneş doğuş vaktini, sıcaklığını, rüzgarın ne taraftan eseceğini. Bünyamin ne yapsın? Adam ekmek parasının derdinde...
 Kahvaltısını hazırlamak için mutfağa yöneldi. Yalnız yaşadığına hayıflanmaya başladı. Bir sevgilisi, bir nişanlısı olsaydı, ara sıra gelip kalsaydı diye düşündü. Ya da daha büyük bir risk alıp evli olabileceğini düşündü. Üzüldü. ''Keşke bizimkilerin yanında, o şehirde iş bulabilseydim. Ne güzel sabah kalktığımda en azından kahvaltı ile uğraşmazdım.'' diye söylendi. Dışarıda kahvaltı yapmayı aklından geçirdi bir an için. Bu güzel fikri bulduğu için kendine '' aferin lan oğlum rıfat'' dedi. Giyinmeye başladı. Boyunbağını bağladı ve taktı. Boyunbağını ilk bulan insan topluluğunun Hırvatlar olduğunu duymuştu bir televizyon programında. Gayet faşizan bir tutumla küfürlere başladı ilk kumaşa düğüm atan Hırvatlıya. Çantasını aldı ve evden çıktı.
 İşe giderken kullandığı otobüs durağının yakınındaki kahvaltı salonuna oturdu. Kahvaltı salonu tanımına bozulduğunu belirtti müessese sahibine. Gerekçelerini bir bir anlattı.''Ben belki akşamları da yemek istiyorum simit! E o zaman ben buraya demek ki sadece kahvaltılarda gelmiyorum? O zaman siz neden sadece kahvaltı saatlerinde açık tutmuyorsunuz bu mekanı? Neden insanlara zorla güzellik olduruyorsunuz? Siz Hitler misiniz?'' sonuç paragrafı ile sonlandırdı. Müessese sahibi onu takar gibi yaparak ''haklısınız efendim'' der gibi kafa salladı.  Adam yemek istediklerini sırası ile müessese sahibine iletti. Garsonu gazete almaya gönderen müessese sahibi adamın istediklerini not aldı. Hazırlaması için tezgahta bulunan işveren tarafından işe alınan, gıda sektörü ile uzaktan yakından alakası olmayan, bu işi sırf para için yapan işçiye notu verdi. Garson kapıdan girdi. Şikayet kutusu olan adam el işaretleri ile garsona gazeteleri masasına bırakmasını tembihledi. Garson ''derhal efendim''  diyerek kafasını yere doğru çapraz eğdi. Beş altı adım zamanda gazeteler şikayet var adamının önünde oldu. Kahvaltısınında aynı dakikalar içinde gelmesi onu çok memnun etti. Gazetenin manşetinde Maliye Bakanı'nın '' Zam değil güncelleme'' sözünü gördü. Levent Kırca'nın seneler önceki Olacak O Kadar isimli programında duyduğu ''Zamınıza korum'' repliği geldi. Sinirle gülmeye başladı. Önündeki yiyecekler bitmeden hemen bir sigara yaktı. Sigara paketine efkarlı bir şekilde odaklandı. ''Ulan 9 TL ye sigara mı olur? Bırakıyorum lan seni sen bitince!'' dedi. Zaten zararlı birşeye bu kadar para vermenin anlamsızlığını sorgulamaya başladı gayet Recep Tayyip Erdoğan tavrı ile. Gazetenin orta sayfasına baktı. RTE ''içmesinler kardeşim!'' ana fikirli bir konuşmasını haber olarak veriyor gazete. Zaten bir keyfimiz tütündü onu da içirtmeyin! Zaten Başbakan RTE'nin mahalle mahalle gezerek sigara paketi toplamışlığı da haber olmuştu gazetelere. Başbakanın var böyle ani tütün çıkışları diye düşündü. Gazetenin üçüncü sayfasında durdu. Bir kadının yine şiddet gördüğü haberini okudu. Şiddet uygulayan taraf hem erkek hem de avukattı. Bu ülkenin aydın kesimi bile bunu yapıyorsa cahiller tabii ki eşlerine şiddet uygular diye düşündü sinirlendi. Gazeteye bir osmanlı tokatı attı. O gazete okurken içeri giren kahvaltısını etmekle meşgul olan diğer müşteriler ona şaşkın şaşkın baktı.
 Şikayet var adamının şikayetleri gazeteyi okurken daha da artıyor, sinir yapılarına kaçak kat çıkmaya devam ediyordu. Hitlere benzetilen müessese sahibi  televizyonu açtı. Sabah haberlerini dinlemek üzere bir haber kanalını açtı. Açar açmaz duvara monteli son model televizyonun karşısında tutuldu kaldı. Elinden kumanda düştü. Kumandanın içindeki piller birbirinden zıt yönlere doğru etrafa saçıldı. Televizyonun sesini patronunu boş bir masaya oturtmak için gelen garson açtı. 24 şehit ve yaralı sayısı televizyona atom bombası gibi düşmüştü. Müessese sahibi müşterilere aldırmadan bela okumaya başladı. Bildiği tüm bela söz gruplarını saydıktan sonra, bir önceki seçimde oy verdiği iktidara keşke size oy atmasaydım gibilerinden hayıflanmaya başladı. Terör örgütüne '' Ölen çocukların anaları babalarını hiç mi düşünmediniz? Kardeş kardeşe bunu yapmamalı'' diyerek söylenmeye, bela okumaya başladı.
 Bu haber karşısında şikayet kutusu olan adam da tıpkı müessese sahibi gibi üzüntü ile karışık sağa sola küfürler yağdırdı. Diğer müşteriler de olaya kayıtsız kalmayarak üzüntülerini ''tıtıtıtııtıtıı'' sesleri ile ifade ettiler.
 Şikayet kutusu olan adam kahvaltısını ve çayını yarım bırakarak kalktı. Gazeteye bakarak ''siz tütünümüze karışmaya devam edin Sayın Başbakanım. Elektriğimize ve doğalgazımıza da zam yapın. Ama bu zam hesaplarınızdan kafanızı kaldırıp terörü bitirme planını da yapmaya çalışın. Pardon zam değil güncelleme! Sayın Muhalefet Liderleri! Sizler de gerekli gereksiz yere muhalefetinizi sürdürünüz''  diyerek masaya bıraktı ücreti.
 Durağa yürümeye koyuldu Şikayet kutusu olan adam. Şikayetlerine yeni yeni kaçak katlar çıkarak...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder