11 Kasım 2012 Pazar

Üstü Kalsın


 
  Bazı insanların tiyatro için doğduklarını düşünüyordum uzun zamandan beri. Uzun zaman dediysem de tamamen derecelendirme sıfatını unuttuğumdan. "Çok" uzun zamandan beri...
  İlk gittiğim tiyatro oyununu tam hatırlamıyorum, çok ufakken gittiğimi, oyunun ufaklığımla paralel doğrultu da çocuk oyunu olduğunu hatırlıyorum. Bir kral vardı, tahtı ile iyi geçinmeye çalışan... Sadece bu hatırımda kalmış. Ne vardı hemşehrim tipli arama motoru gugıl'a krallı çocuk oyunu yazarsam elime bir şey geçmeyeceğini biliyorum. Her bir şeyi de bilmiyormuş ne vardı hemşehrim isimli gavur arama motoru. Ayrıca her kral tahtı ile iyi geçinmeye, onu memnun etmeye çalışır, bundan değil midir bir tahta parçasına ilgi duya duya kralların ve bilumum yöneticilerin hepsinin tahta kafaya dönüşmeleri?
  Genç diye tabir ettiğimiz yaş grubuna mensup olduğumda tiyatro ile daha haşır ve neşir olmaya karar verdim; insanlar sahne tozu diye bir şey yutuyor, sahnede Hamlet oluyor, bir doz daha yutuyor Harpagon oluyor, sahne tozunu leblebi tozunu kaşıklar gibi yutanlar gerçek kişiliklerin yerine geçiyor sahnede. Bir Fransa'dan Gelen Çocuk Karl Valentin oluyor Kenan Evrenli yılların sonuna doğru, elbette yetişemiyoruz... Bu pişmanlık Kenan Evrenli yılları yaşayamamaktan olabilir... Sonuçta Bülent Ecevit'den sonra sanatçı kimliği olan (ressam) yönetici zor çıkardı(!)
  Tiyatrocuların düşünceli, kibar insanlar olduğu için midir bilinmez yürek okşayan ses tonları vardır; aldıkları eğitimden veya usta öğretilerinden midir ses tonlarını çok iyi kullanırlar; bu yüzdendir ki Türkiye'de dublaj sektörü çok gelişmiştir, rtük faktörünü ele almazsak...
  Bazı tiyatro insanları da sahne tozu ile şiir kitaplarının kendine has duygu yüklü kokusunu karıştırıp bir şaire hayat veriyor. Az bildiğim tiyatro bilgisi ile bir zaman önce aramızdan ayrılan güzel sesli adam Müşfik Kenter Garip akımının garip şairi Orhan Veli'ye can veriyor tozu alınmamış ahşap zeminde... Ve biz daha da yetişemiyoruz...
 Bu güzel ses tonunu sahnede Cemal Süreya portresi çizen Hakan Gerçek'de olağanüstü kullanıyor Atilla Birkiye'nin uyarladığı Üstü Kalsın adlı tek perdelik Süreya oyununda. Daha önceden üç kere canlı izlediğim Gerçek, dördüncü izleyişim olan bir nevi şiir dinletisinde de harikalar yaratıyor, öyle bir an geliyor ki telefon rehberinizi açıp, tek tek isimlere bakıp birine ilan-ı aşk edesiniz geliyor, duygu yüklü omuzlarınız çöküyor... Solo-vokallerinin Oya Küçümen'in seslendirliği  anlarda yalnızlığınıza üzülebilirsiniz. Bu sefer yetişiyoruz!
 Bir öneridir ki; Van Gogh hakkında dile getirdiklerimi tekrarlamadan(*) Cemal Süreya'yı Hakan Gerçek'den izleyin-dinleyin, pişman olmazsınız. Üstelik bu tek perdelik şiir şöleni siz şiir severlere yetmez ise Bay Müzik & Cin Ali Project yapımcılığında piyasaya sunulan Üstü Kalsın cdlerini temin edip, Hakan Gerçek'e imzalatabilirsiniz.
 Yazının başına gelecek olursak; tiyatro denen ulu varlık oyuncu seçiyor; sahnesine yakıştıramadığı, büyüsüne kapılmasına izin vermediği oyuncuları dışarı atabiliyor, ticarethane mantığı ile çalışan ucuz televizyon kanallarının dizilerine teslim edebiliyor. Bazıları da ucuz piyasa dizilerinden çok maddi kaygısını bir kenara bırakıp kendi yapmak istediği tiyatrosunu sırtında taşıyor, bir bavul ve bir dekor ile geziyor yurdu tiyatro aşkı ile... Üstelik tiyatrosunu sırtında taşıyan bu insanlar gerçek oyuncu; manken bozması aktörümsüler kadar değer bulamasalar da Dionysos her zaman onları destekliyor.
  İyi ki krallı çocuk oyununa gidip,tiyatroyu sevmişim de böyle adamları tanıma fırsatı yakalamışım. Bu çirkin eğitim öğretim yıllarında, tutunacak bir daldan ziyade sarılacak gövdedir tiyatro!

(*) : 
http://www.kalemiminkursunuagir.blogspot.com/2012/04/van-gogh-hakan-gercekin-dostlugu.html

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder