günün -yat uyu. vakitleri. can sıkıntısı. genel bir sıkıntı hali bizimki, yaşadıklarımızdan,yaşayacaklarımızdan. can sıkıntısına pansuman niyetinde bir kitap, biraz daha iyi uyumanı sağlayabilir; uyku uyunmuyor direngezi'li memlekette. rüyanızda polis kaskı ile queen dinliyor olabiliyorsunuz. sanıyorum bir polisten yürütülmüş, yanımdaki yüzünü hiç çıkaramadığım sakallı arkadaşta da polis kalkanı var; kalkanda ki polis yazısını halk diye değiştirmiş: birbirimizi hiç tanımıyoruz. polisler giderek yaklaşıyor, apartmana girmemiz gerektiğini söylüyor, apartmana girince uyanıyorum. korku imparatorluğu dedikleri şey bilinç altımıza da işlemiş. falınızda rönesans var. açıyorum rastgele daha önce defalarca okuduğum arkadaş hediyesi kitabı. ilk deneme her ne ulu manitu hikmeti ise "beni sevmeyen polis". ilk kelimesini okuduğumda şensoy yanımda beliriyor, kendine has anlatış şekli ile başlıyor sanki ferhangi şeyler'in bir bölümünü anlatmaya. -hep merak etmişimdir itfaiyeci olmak varken insan niye polis olur? ilkokulda alfabeyi keşfederken, daha polisin p'sini tam öğrenmemişken, birdenbire o çocuk aklına gelmez insanın polis olmak. bu insanda biraz daha palazlandıktan sonra gelişen bir duygu. devam ediyor usta ikinci satır başında. -herhalde onu kimse tutuklayamasın, görünce insanlar ondan çekinsin, belinde tabancası olduğu için ondan korkulsun, ya da birşey çaldığında ona "hırsız" yerine "polis" denilsin diye. belki de korkak olduğu için. o elbiseyi giydiği zaman korkak olduğu belli olmadığından, birileri ondan korktuğunda, bundan belirgin bir haz, bir tatmin duyduğu için. yoksa durup dururken polis olmak gelmez kimsenin esrarengiz aklına.
şensoy'u kapatıyorum, serbes'i alıyorum elime. denemesini kendi üslubu ile anlatan şensoy bu duruma açık seçik bozulsa da pek belli etmiyor, serbes'in üslubunu beğenir diye düşünüyorum, okudunuz mu diye soruyorum? -zamanım yok, yazmam gerekiyor. diyor. serbes elinde birası ile çıkıp geliyor ben bataklıkta dans'ı rastgele açtığımda. gözleri kıpkırmızı; polis müdahalesinde biber gazı'nı sek olarak tüketmiş bir hali var. serbes'in hikayem paramparça'sı can sıkıntımın nedenlerini açıkça yüzüstüne çıkarıyor, kendime bile söyleyemediklerimi deneme-hikaye türünde gel-gitler yaşayan metinlerinde yazmış serbes. böyle düşündüğümü söylediğimde, babaacan bir şekilde kafası ile onaylıyor, birasından uzun süreli bir yudum alıyor; konuşmaya başlıyor: -beni içine çekip yavaş yavaş boğan şey ne? en güzel şeyler, en sevdiğim şeyler, en pratik şeyler. en çok parlayan şeyler onlar, özünde sönmüş şeyler. bataklıkta dans ediyoruz. bataklıkta olduğumuzu hatırlatanları boğarak. kıyametin tek adaleti, herkes için kopması.
serbes'in kitabının arasından gidilemeyen konser biletleri düşüyor, bir tuhaf hissediyorum. serbes kaldırıyor, izlenmiş tiyatro biletlerinin, dinlenmiş konser biletlerinin dosyasına atıyor. -gidersin oğlum! diyor. gülüyoruz.
(karikatür: bahadır baruter.)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder