- Şiirlerin her kelimesi birer öykü gibi, Öykülerdeki her kelime ise hayat. İyi bir şair aynı zamanda iyi bir öykü anlatıcısıdır, her öykücü şiir yazamaz. Şiirler yaşanmalıdır, öykücüler kurgu hayatlarında gerçekliği fark edemez.
- Spotify'ın bir tanıtımında onunla konuşamıyorsan, bir şarkı armağan et diyor. Bizler Big L's Tasarım Kolektifi olarak bir süredir Pasör Çaprazı adı altında şarkılar paylaşıyoruz, gelen-giden yok. Aslında olay tam olarak şöyle gelişti:
Kasım ayının griye çalan atmosferinde zor zamanlar yaşayınca kafayı başka bir şey ile oyalamanın gerekliliğini düşündüm. Lise yıllarımda geceleri oturup sabaha kadar bazı programcıların gündüz kayıtlarını dinler okula gider günlük boş muhabbet ihtiyacımı karşılayıp, sıraya kafayı vurur yatardım. Radyoculuk aklımın en diplerinde kalmıştı anlayacağınız. Bir radyo programı yapalım istedim, istediğim hiçbir şeyi gerçekleştiremediğim için bunu üniversitede de henüz yapamadım. Yani en azından şimdilik. Fakat güzel kitapları güzel insanlara önerdiğim gibi, güzel müzikleri de güzel insanlara armağan ediyoruz gün aşırı. Elbette Spotify'ın önerisinin altında, sayfa açtık sayfa!
Sosyal medyada paylaştığın her şey sadece tek bir kişi içindir. O tek kişiden olumlu-olumsuz bir geri dönüş almışsan geri kalan kimsenin yorumu, takdiri sizin umurunuzda olmaz. Bir öykü yazarsın, okumuş mudur bilemezsin, umut edersin sadece. Belki biraz da heves. Sadece o kadar.
- Şarkı yazarları modern şairlerdir.
- Mahir Ünsal Eriş'in Dünya Bu Kadar'ını henüz okuyamamanın sıkıntısını yaşıyorken Barış Bıçakçı'nın yeni kitabını da henüz edinemedim. Fakat Barış Bıçakçı'nın Seyrek Yağmur'u yine her konuda fikri olan insanımızı bu sefer de tasarımcı meslek erbablığına yükseltti. Büyük bir başarı İletişim Yayınları'nın yaptığı. Barış Bıçakçı kitapları kadar sade bir kapakla çıkmak herkesi tasarımcı yaptı. Evet, kahverengi biraz düşündürücü, ama olsun.
- THY için kurumsal kimliğini yenileyen MullenLowe'ün İstanbul ofisi tarafından yeni bir reklam hazırlandı."Şimdi memleketin her yeri ne güzeldir." ana fikri tarafıından şekillenen reklam sosyal medya üzerinden şimdinegüzeldir etiketi ile büyüdü. Depo Film tarafından çekilen film fikri uçaksız, uçurmuş! Ellerine sağlık herkesin, fakat işte zamanlama biraz insanı tedirginliğe sürüklüyor.
- Bizans'taki stajı bitirip, gazi şeklinde geri dönmüştüm. Arkadaşlar ile birlikte gece dışarı çıkalım planları yapmaya gerek kalmıyor, mekanımız belli. Polislerin bile zaman zaman anlam veremediği -alkol de almıyorsunuz, ne işiniz var burada?- bakışları altında Buca pazaryerinde oturup boş muhabbet yapıyoruz. Bir ortamda, bahsedilen herhangi bir konuda senden daha iyileri varsa, susup dinlemek erdemdir. Biz de Mustafa Biraderler'i dinliyoruz, kahkahalar ile sallanıyor gri kaldırımlar, karşıdaki apartmanlara gürültü, bizce neşe aşısı. Bir adam çıkıp geliyor hayatımıza, hiç unutamadığımız. Kendisinin bir birası olduğunu bizim yanımızda içip içemeyeceğini nazikçe soruyor, bu nazikliğini alkole bağlıyoruz. Kendisini tanıtıyor. Tupiş Ağbi'yi orada bırakıp gidemiyoruz, halen bizimle Tupiş Ağbi. En ufak muhabbetimizde kendisini kendi repliği ile anıyoruz.
"Mıstafa, Tupiş ağbine iki bira ısmarla, bak ne muhabbetler anlatıcam size..."
Bize koca gece hayat dersi verdi Tupiş Ağbi. Almanya'nın ve ABD'nin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlardan tutun da göğün katmanlarına kadar kendi sarhoş aklınca anlattı. Memleketin sarhoşunun bile politika yapabilmesi aslında ne kadar da gelişmiş olduğumuzu mu gösteriyor yoksa gelişemediğimizi mi onu henüz çözemedim.
- Ezginin Günlüğü'nün en iyi öyküsü Sabah Türküsü. Bu efsane grup ayrı bir deneme konusu. Hakan Yılmaz'ın Sen Yoktun albümü de yazacağım, yazacağım, yazacağım...
- Biranın bir ırmak gibi aktığı günler hatırımdayken bu piyasada güzel bir isim bırakmak insanı onurlandırıyor. "Benim yeğenim de böyle içiyordu, bir oturuşta on beş tane yuvarlıyordu, şimdi bir yudum içemiyor." İçişim destanlara konu olsun, mite dönüşeyim istiyorum. Halledin bunları.
- Edebiyat, güzel gülüşlü kadınlar olduğu sürece devam edecek, ve bu edebiyat ne yazık ki hep kaybeden edebiyatına dönüşecek.
Kasım ayının griye çalan atmosferinde zor zamanlar yaşayınca kafayı başka bir şey ile oyalamanın gerekliliğini düşündüm. Lise yıllarımda geceleri oturup sabaha kadar bazı programcıların gündüz kayıtlarını dinler okula gider günlük boş muhabbet ihtiyacımı karşılayıp, sıraya kafayı vurur yatardım. Radyoculuk aklımın en diplerinde kalmıştı anlayacağınız. Bir radyo programı yapalım istedim, istediğim hiçbir şeyi gerçekleştiremediğim için bunu üniversitede de henüz yapamadım. Yani en azından şimdilik. Fakat güzel kitapları güzel insanlara önerdiğim gibi, güzel müzikleri de güzel insanlara armağan ediyoruz gün aşırı. Elbette Spotify'ın önerisinin altında, sayfa açtık sayfa!
Sosyal medyada paylaştığın her şey sadece tek bir kişi içindir. O tek kişiden olumlu-olumsuz bir geri dönüş almışsan geri kalan kimsenin yorumu, takdiri sizin umurunuzda olmaz. Bir öykü yazarsın, okumuş mudur bilemezsin, umut edersin sadece. Belki biraz da heves. Sadece o kadar.
- Şarkı yazarları modern şairlerdir.
- Mahir Ünsal Eriş'in Dünya Bu Kadar'ını henüz okuyamamanın sıkıntısını yaşıyorken Barış Bıçakçı'nın yeni kitabını da henüz edinemedim. Fakat Barış Bıçakçı'nın Seyrek Yağmur'u yine her konuda fikri olan insanımızı bu sefer de tasarımcı meslek erbablığına yükseltti. Büyük bir başarı İletişim Yayınları'nın yaptığı. Barış Bıçakçı kitapları kadar sade bir kapakla çıkmak herkesi tasarımcı yaptı. Evet, kahverengi biraz düşündürücü, ama olsun.
- THY için kurumsal kimliğini yenileyen MullenLowe'ün İstanbul ofisi tarafından yeni bir reklam hazırlandı."Şimdi memleketin her yeri ne güzeldir." ana fikri tarafıından şekillenen reklam sosyal medya üzerinden şimdinegüzeldir etiketi ile büyüdü. Depo Film tarafından çekilen film fikri uçaksız, uçurmuş! Ellerine sağlık herkesin, fakat işte zamanlama biraz insanı tedirginliğe sürüklüyor.
- Bizans'taki stajı bitirip, gazi şeklinde geri dönmüştüm. Arkadaşlar ile birlikte gece dışarı çıkalım planları yapmaya gerek kalmıyor, mekanımız belli. Polislerin bile zaman zaman anlam veremediği -alkol de almıyorsunuz, ne işiniz var burada?- bakışları altında Buca pazaryerinde oturup boş muhabbet yapıyoruz. Bir ortamda, bahsedilen herhangi bir konuda senden daha iyileri varsa, susup dinlemek erdemdir. Biz de Mustafa Biraderler'i dinliyoruz, kahkahalar ile sallanıyor gri kaldırımlar, karşıdaki apartmanlara gürültü, bizce neşe aşısı. Bir adam çıkıp geliyor hayatımıza, hiç unutamadığımız. Kendisinin bir birası olduğunu bizim yanımızda içip içemeyeceğini nazikçe soruyor, bu nazikliğini alkole bağlıyoruz. Kendisini tanıtıyor. Tupiş Ağbi'yi orada bırakıp gidemiyoruz, halen bizimle Tupiş Ağbi. En ufak muhabbetimizde kendisini kendi repliği ile anıyoruz.
"Mıstafa, Tupiş ağbine iki bira ısmarla, bak ne muhabbetler anlatıcam size..."
Bize koca gece hayat dersi verdi Tupiş Ağbi. Almanya'nın ve ABD'nin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlardan tutun da göğün katmanlarına kadar kendi sarhoş aklınca anlattı. Memleketin sarhoşunun bile politika yapabilmesi aslında ne kadar da gelişmiş olduğumuzu mu gösteriyor yoksa gelişemediğimizi mi onu henüz çözemedim.
- Ezginin Günlüğü'nün en iyi öyküsü Sabah Türküsü. Bu efsane grup ayrı bir deneme konusu. Hakan Yılmaz'ın Sen Yoktun albümü de yazacağım, yazacağım, yazacağım...
- Biranın bir ırmak gibi aktığı günler hatırımdayken bu piyasada güzel bir isim bırakmak insanı onurlandırıyor. "Benim yeğenim de böyle içiyordu, bir oturuşta on beş tane yuvarlıyordu, şimdi bir yudum içemiyor." İçişim destanlara konu olsun, mite dönüşeyim istiyorum. Halledin bunları.
- Edebiyat, güzel gülüşlü kadınlar olduğu sürece devam edecek, ve bu edebiyat ne yazık ki hep kaybeden edebiyatına dönüşecek.
- Tupiş Ağbim olsa da iki bira ısmarlasam ona, bana ne muhabbetler anlatsa...
- Hoşça.
- Hoşça.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder